Определение early(a) в Английский Язык Турецкий язык словарь
- early
 - erken 
Bill çok erken kalktı ve ilk treni yakaladı.
 - Bill got up so early that he caught the first train.
Ben gerçekten yorgunum ve erken uyumak istiyorum.
 - I'm really tired and want to go to bed early.
 - early
 - ilk olarak 
 - early
 -  {s} erken; eski; ilk. z. zamansız, vakitsiz, vaktinden evvel
 - early
 - er 
 - early
 - at your early conven 
 - early
 - zamansız 
 - early and late
 - vakti saati yok 
 - early bird gets the worm
 -  (deyim) sona kalan dona kalır
 - early childhood
 -  (Tıp) erken çocukluk dönemi
 - early childhood education
 - erken çocukluk eğitimi 
 - early enough
 - zamanında 
 - early in the morning
 - sabahın köründe 
 - early in the morning
 - sabah sabah 
 - early payment
 -  (Ticaret) vadesinden önce ödeme
 - early republican period
 - erken cumhuriyet dönemi 
 - early resupply
 -  (Askeri) erken bütünleme ikmali
 - early sunset
 -  (Bilgisayar) günbatımı başlangıcı
 - early
 - -in başlarında 
 - early
 - önceki 
 - early
 - ilk 
Burası benim ilk günlerimi yaşadığım evdir.
 - This is the house where I lived in my early days.
Bill çok erken kalktı ve ilk treni yakaladı.
 - Bill got up so early that he caught the first train.
 - early
 - turfanda 
 - early
 - eski 
Modern arabalar birçok yönden eski olanlardan farklıdır.
 - Modern cars differ from the early ones in many ways.
Eskiden bir gece kuşuydum fakat şimdi bir erken kalkanım.
 - I used to be a night owl, but now I'm an early riser.
 - early
 - ilk zamanlarında 
Amerikan tarihinin ilk zamanlarında, siyahlar kölelik yaşadı.
 - In the early days of American history, blacks lived in slavery.
 - early
 - vaktinden önce 
 - early
 - erkenden 
Tom dün sabah erkenden Mary'yi görmeye gitti.
 - Tom went to see Mary early yesterday morning.
O, ilk treni kaçırabileceği korkusuyla sabah erkenden evden çıktı.
 - She left home early in the morning for fear that she might miss the first train.
 - early
 - faraş 
 - early abortion
 - erken düşük 
 - early bird
 - erken kalkan/gelen kimse 
 - early election
 - erken saylav 
 - early entry lethality
 - erken müdahele 
 - early fruit
 - turfanda meyve 
 - early fruits
 - turfanda meyve 
 - early future
 - yakın gelecek zaman 
 - early in the morning
 - sabah erkenden 
 - early morning hour
 - sabahın erken saatleri 
 - early retirement
 - erken emeklilik 
 - early vegetable
 - turfanda sebze 
 - early vegetables
 - turfanda sebze 
 - early warning
 - erken uyarı 
 - early warning radar
 - erken uyarı radarı 
 - Early Barnyard Grass
 -  (Botanik, Bitkibilim) Çeltiksi Darıcan
 - Early to bed and early to rise makes a man healthy wealthy and wise
 -  (Atasözü) Erken yatmak, erken kalkmak insanı sağlıklı, zengin ve akıllı yapar
 - early adolescent
 - erken ergen 
 - early bird discount
 - erkenci indirim 
 - early bolter
 - erken tohuma kalkmış pancar 
 - early bronze age
 - ilk tunç çağı 
 - early crop
 -  (Tarım) Yılda iki kez(ilk ve son bahar) hasat edilen ürünlerde ilk ürün hasadı
 - early days
 - ilk gün 
 - early evening
 - erken akşam 
 - early in the morning
 - sabah erken 
 - early love
 - erken aşk 
 - early music
 -  (Muzik) Avrupa klasik müziği
 - early music
 -  (Muzik) Rönesans ve erken barok döneminin kendine özgü çalgılarıyla icra edilen müzüği
 - early payment
 - vadesinden önce ödeme, erken ödeme 
 - early peak
 - Hızlı gelişme, hızlı seyir, bir şeyin zirvesine erken ilerleyişi 
 - early printed book
 - erken kitap basılmış 
 - early sign
 - erken bulgusu 
 - early stage
 - erken evre 
 - early summer
 - erken yaz 
 - early times
 - ilk kez 
 - early work
 - Erken çalışma 
 - early years
 - ilk yıllarında 
 - EARLY
 -  (Askeri) kaçma ve kurtarma ilave veri raporu (evasion and recovery supplemental data report)
 - early
 - vaktinden evvel 
 - early
 - zamanından önce 
 - early
 - vakitsiz 
Bütün vakitsiz açan çiçekler soğuktan yandı.
 - All the early flowers were bitten by the frost.
 - early
 - evvel 
 - early
 -  {s} başlangıç 
Biz erken bir başlangıç yaptık.
 - We got an early start.
Tom ertesi gün erken bir başlangıç yapması nedeniyle erken yatmaya gitti.
 - Tom went to bed early because he had an early start the next day.
 - early
 - at an early age çocukken 
 - early
 - early riser erken kalkan kimse 
 - early
 -  {s} acele 
Acele etmene gerek yoktu. Zaten buraya çok erken vardın.
 - You didn't need to hurry. You got here too early anyway.
Acele etmene gerek yoktu. Çok erken geldin.
 - You needn't have hurried. You've arrived too early.
 - early
 - early bird erken kalkan 
 - early
 - The early bird gets the worm Erken davranan istediğini elde eder 
 - early
 - sabahçı 
Babam sabahçı bir kuş; o her gün 5.30'da kalkar.
 - My father is an early bird; he gets up at 5:30 every day.
 - early
 - önce 
Onlar yatmadan önce çocukları görmek için eve erken geldi.
 - He came home early in order to see the children before they went to bed.
Trene binmeden önce bir gazete almak için istasyona yeterince erken varacağımdan emin olmak istiyorum.
 - I want to make sure I get to the station early enough to buy a newspaper before getting on the train.
 - early
 -  {s} çabuk 
Tom işi mümkün olduğu kadar çabuk bitirmeye çalışacak.
 - Tom will try to finish the work as early as possible.
Noel'e yakın uçuşlar çabuk dolduğu için rezervasyonlarınızı erken yapın.
 - Make your airplane reservations early since flights fill up quickly around Christmas.
 - early
 - ilkel 
 - early acceptance of concrete
 -  (İnşaat) betonun erken kabulü
 - early accounts to 1600
 - 1600'e kadar olan beyanlar 
 - early admission
 -  (Eğitim) erken kabul
 - early assumption
 - peşin hüküm 
 - early bird
 -  {i} erkenci
 - early bird
 -  {i} sabahçı 
Babam sabahçı bir kuş; o her gün 5.30'da kalkar.
 - My father is an early bird; he gets up at 5:30 every day.
 - early bird gets the warm
 -  (deyim) sona kalan dona kalın
 - early block
 -  (Spor) erken blok
 - early blowing
 -  (Gıda) erken şişme
 - early childhood teachers
 - erken çocukluk öğretmenleri 
 - early coverage
 -  (Spor) erken dublaj
 - early cultures
 - eski kültürler 
 - early demyelination syndrome
 -  (Tıp) erken demiyelinazyon sendromu
 - early failure
 -  (Havacılık) başlangıç arızası
 - early fuel evaporation
 - erken yakıt buharlaşması 
 - early grazing
 -  (Tarım) erken otlatma
 - early grown tomato
 -  (Tarım) turfanda domates
 - early ignition
 - erken tutuşma 
 - early in life
 - gençlikte 
 - early in life
 - genç yaşta 
 - early in the day
 - erkenden 
 - early in the list
 - listenin başında 
 - early in the season
 - tam mevsiminde 
 - early in the season
 - turfanda olarak 
 - early injection
 -  (Otomotiv) erken püskürtme
 - early law
 -  (Kanun) eski hukuk
 - early life phase
 -  (Denizbilim) erken yaşam evresi
 - early lunch
 - erken öğle yemeği 
 - early majority
 -  (Ticaret) erken çoğunluk
 - early maps
 - ilk haritalar 
 - early marriage
 - erken evlilik 
 - early marriage
 - erken yaşta evlilik 
 - early morning
 - seher 
 - early morning wind
 - seheryeli 
 - early operational capability; emergency operations center
 -  (Askeri) erken harekat kabiliyeti; acil durum harekatları merkezi
 - early or late
 - er ya da geç 
 - early penalty
 -  (Spor) erken gelen penaltı
 - early resupply
 -  (Askeri) ERKEN İKMAL SEVKİYATI: İkmal maddelerinin, D-günü ile, planlanmış ikmal başlangıcı arasındaki devrede sevkedilmesi. Bak. "elements of resupply"
 - early retirement
 -  (Ticaret) erken itfa
 - early riser
 - erken kalkan 
Eskiden bir gece kuşuydum fakat şimdi bir erken kalkanım.
 - I used to be a night owl, but now I'm an early riser.
Babam erken kalkan biridir.
 - My father is an early riser.
 - early riser
 - sabahçı 
 - early solution
 - erken çözüm 
 - early split
 -  (Spor) erken yarma
 - early spring
 -  (Askeri) EARLY SPRING: Düşman keşfini önleme maksadıyla kullanılan bir uydu silah sistemi
 - early start date
 -  (İnşaat) erken başlama tarihi
 - early start time
 - erken başlama günü 
 - early stiffening
 -  (İnşaat) erken priz
 - early strength concrete
 -  (İnşaat) erken sertleşir beton
 - early termination
 - erken son bulma 
 - early termination
 - erken iptal 
 - early termination
 - erken sonlanma 
 - early time
 -  (Askeri) ERKEN ZAMAN: Bak. "span of detonation (atomic demolition munition employment) "
 - early token release
 - erken simge gönderme 
 - early transmit
 -  (Bilgisayar) erken aktar
 - early unfitness for work
 - erken malullük 
 - early warning
 -  (Askeri) ERKEN İHBAR: Bilinmeyen silah veya silah taşıyıcılarının atılması ya da yaklaşmasının önceden fark edilmesi. Bak. "attack assessment; tactical warning"
 - early warning equipment
 -  (Askeri) erken uyarı teçhizatı
 - early warning installations
 -  (Askeri) erken ikaz tesisleri
 - early warning system
 - erken uyarı sistemi 
 - early warning unit
 -  (Politika, Siyaset) erken uyarı birimi
 - early warning; electronic warfare
 -  (Askeri) erken uyarı; elektronik harp
 - airborne early warning
 -  (Askeri) havadan erken ihbar
 - bright and early
 -  (deyim,Konuşma Dili) sabahın köründe
 - somewhat early
 - erkence 
 - very early
 - turfanda 
 - airborne early warning
 - havadan erken uyarı 
 - microwave early warning
 - mikrodalga erken uyarı sistemi 
 - 's early goal
 - 'nin erken gelen golü 
 - The early bird gets the worm
 - Erken kalkan yol alır, er evlenen dol alır 
 - an early bird
 - erken bir kuş 
 - as early as
 - kadar erken 
O her sabah beş kadar erken kalkar.
 - He gets up as early as five every morning.
Kalkabildiğin kadar erken kalk.
 - Get up as early as you can.
 - come early in the morning
 - sabah erken gel 
 - entitled to early retirement
 - erken emeklilik hakkı 
 - get an early start
 -  (deyim) Erken(den) başlamak
 - go to bed very early
 - Yatağa çok erken gidin 
 - have an early night
 - Erken yatmak 
 - in early days
 - eskiden 
 - in vicinity was one that kept early hours
 - Yakınlarda erken saatlere kadar açık biri ( bir yer ) vardı 
 - the early bird catches the worm
 -  (Atasözü) Sona kalan dona kalır
 - the early bird catches the worm
 -  (Atasözü) Erken kalkan yol alır
 - very early
 - çok erken