Bu derenin suyu serin ve berraktır.
- The water in this brook is cool and clear.
idrarın ne renk; Berrak, koyu sarı, kırmızımsı veya bira gibi kahverengi mi?
- What color is your urine: clear, dark yellow, reddish, or brown like beer?
Tom kimle konuşmamamız gerektiğini oldukça netleştirdi.
- Tom made it quite clear who we weren't supposed to talk to.
Saat 2.30'a kadar niçin işi bitirtmek zorunda olduğumuzu Tom gayet net açıkladı.
- Tom made it quite clear why we had to have the job finished by 2:30.
O, evinin önündeki yolun karını temizledi.
- He cleared the road in front of his house of snow.
Meg kendi masasını temizledi.
- Meg cleared her desk.
Elinden geldiğince açık konuşsan iyi olur.
- You had better talk as clearly as you can.
Senatonun antlaşmayı reddedeceği açıkça görünüyordu.
- It seemed clear the Senate would reject the treaty.
George pozisyonunu belirginleştirdi.
- George has made his position clear.
Senin hatalı olduğun bellidir.
- It's clear that you're wrong.
Belli ki yanılıyorsun.
- Clearly you are mistaken.
Bulutsuz gökyüzüne bak.
- Look at the clear sky.
Bulutsuz bir günde Fuji dağını görebilirsiniz.
- On a clear day, you can see Mt. Fuji.
Onun mavi gözleri açık ve parlaktı.
- His blue eyes were clear and bright.
Pazar sabahı hava parlak ve açıktı.
- It was a bright and clear Sunday morning.
Yakında aydınlanacak gibi görünüyor.
- It looks like it is going to clear up soon.
Fırtınadan kısa bir süre sonra gökyüzü aydınlandı.
- The sky cleared up soon after the storm.
Programımı boşalttım.
- I've cleared my schedule.
Rafı boşalt ve kitaplarını oraya koyabilirsin.
- Clear off the shelf, and you can put your books there.
Tom'un ayrılmak istemediği açıktı.
- It was clear that Tom didn't want to leave.
Dün tüm suçlamalardan aklandı ve serbest bırakıldı.
- He was cleared of all charges and released yesterday.
Tom'un seninle evlenmek gibi bir niyeti olmadığı aşikar.
- It's clear that Tom has no intention of marrying you.
Programımı boşalttım.
- I've cleared my schedule.
Bekleme odası boşalıyor.
- The waiting room is clearing out.
O bunu daha açık hale getiriyor mu?
- Does that make it any clearer?
Bu, işleri açık hale getiriyor.
- That makes things clear.
Onun açıklaması anlaşılır değil.
- His explanation is not clear.
O, geçerli Fransızca konuşuyor ama o anlaşılır biçimde Almancada daha akıcı.
- He speaks passable French, but he is clearly more fluent in German.
Gökyüzü açık ve rüzgar ferahlatıcı biçimde serin. Dışarıda geçirmek için harika bir gün.
- The sky is clear and the wind is refreshingly cool. It's a perfect day to spend outdoors.
O noktada pek emin değilim.
- I'm not too clear about that point.
Bir fincan kahve, baş ağrımı ortadan kaldırdı.
- A cup of coffee cleared up my headache.
Boğazını temizledi ve Ben Tatoeba'yı seviyorum! dedi.
- He cleared his throat, and said:I love Tatoeba!.
Sabahleyin katlanır yatağı temizleriz.
- In the morning, we clear the futon.
O bir şeyi açıklamak istiyor.
- He wants to make something clear.
Bu gerçeğin ışığında, onun masum olduğu açıktır.
- In the light of this fact, it is clear that he is innocent.
Çatıdan kar temizlemek zorundayız.
- We have to clear the snow from the roof.
Aklını şüphelerden temizlemek için çok çabaladı.
- She tried hard to clear her mind of doubts.
Tüm suçlamalarla ilgili temizlendin.
- You've been cleared of all charges.
Otelden tüm parkı çok net bir şekilde görebiliyorduk.
- From the hotel, we could see the entire park very clearly.
Wilson kazanmak için şüphesiz en iyi şansa sahipti.
- Wilson clearly had the best chance to win.
Onu temize çıkarmak için delil gösterebilir misin?
- Can you produce evidence to clear him?
Sabahleyin ortam akşamkinden daha aydınlıktır.
- Things are clearer in the morning than in the evening.
Bulutlu günlerde, uzaktaki sesleri açık havadakilerden daha iyi duyarsın.
- On cloudy days, you can hear distant sounds better than in clear weather.
Hava açıkken Fuji dağını uzaktan görebiliriz.
- On a clear day, we can see Mt. Fuji in the distance.
Hâlâ apaçık hatırlıyorum. Yedi ya da sekiz yıl önceydi. Tam olarak nerede? Sen de orada mıydın?
- I still clearly remember. It was seven or eight years ago. Where exactly? Were you also there?
Bir resmin genel anlamı açık görünse de, buna rağmen, onun içeriğinin tam çözümü şüpheli kalır.
- Where a painting's general sense seems clear, moreover, the exact decoding of its content remains in doubt.
Bu sözcüğü açıkça tanımlayabilir misiniz?
- Can you clearly define this word?
Şirkette açıkça konuşmalısın.
- You must speak clearly in company.
Bunu tamamen açık yapmak istiyorum.
- I want to make this perfectly clear.
Yasa tamamen açıktır.
- The law is perfectly clear.
After a heavy rain, the sky cleared nicely for the evening.
The coast is clear.
Congress passed the President’s Clear Skies legislation.
He's been clearing seven thousand a week.
as clear as crystal.
clear weather, a clear day.
Stand clear of the rails, a train is coming.
Do I make myself clear? Crystal clear.
... want it to be streamlined. I want it to be clearer. I don't think you have to ' shouldn't ...