O, oyunu mutlaka kazanacak.
- He is certain to win the game.
Çeviri bir kadın gibidir. Güzelse güvenilir değildir. Güvenilirse kesinlikle güzel değildir.
- Translation is like a woman. If it is beautiful, it is not faithful. If it is faithful, it is most certainly not beautiful.
İstasyonda güvenilir bir beyefendiyle karşılaştım.
- I met a certain gentleman at the station.
Uygun şekilde kullanılırsa, belirli zehirler yararlı olacaktır.
- Properly used, certain poisons will prove beneficial.
Üçüncü yıldız belirli bir krala ait oldu.
- The third star belonged to a certain king.
Tom kesinlikle hepimizin eğlendiğinden emin oldu.
- Tom certainly made sure we all had a good time.
Tom kesinlikle kendinden emin görünüyor.
- Tom certainly looks confident.
Gölde kesinlikle yüzebilirsin fakat öyle yapmanın anlamı yok.
- You can certainly swim in the lake, but there is no sense in doing so.
Başbakan Koizumi kesinlikle soğukkanlı bir insan değildir.
- Prime Minister Koizumi is certainly not a cold-blooded man.
Bu maçı kimin kazanacağı hala belli değil.
- It's still not certain who's going to win this match.
Sami, Leyla'nın ölümü için kimin sorumlu olduğunu bildiğinden emindi.
- Sami was certain he knew who was responsible for Layla's death.
Tom'un kesinlikle bazı oldukça eski-moda fikirleri var.
- Tom certainly has some pretty old-fashioned ideas.
Bazı temel kuralları bilmeden iletişim kuramazsın.
- You can't communicate without a basic understanding of certain rules.
Bizim sınıfta belli bir çocuktan etkileniyorum.
- I am attracted to a certain boy in my class.
Tom takdir edeceğin belli niteliklere sahip.
- Tom has certain qualities you'll appreciate.
Herhangi bir kış gününde ona rastladım.
- I met her on a certain winter day.
Tom kesinlikle bugün geleceğini herhangi birinin bilmesine izin vermedi.
- Tom certainly didn't let anyone know that he was arriving today.
Muayyen dillere çevirisi anlamsız olan cümleler vardır ve bu yüzden, sakınılması gerekir.
- There are sentences whose translation into certain languages is senseless and, therefore, should be avoided.
Tom'un onu yapmayacağından emin olmak bizim işimiz.
- It's our job to make certain Tom doesn't do that.
Konserin saat kaçta başladığını Tom'un bildiğinden emin olmak zorundayım.
- I have to make certain Tom knows what time the concert starts.
Kimse kazanın nasıl olduğunu kesin olarak bilmiyordu.
- No one knew for certain how the accident happened.
Tom yeni bilgisayarın ne kadara mal olacağını kesin olarak bilmiyordu.
- Tom didn't know for certain how much the new computer would cost.
I was certain of my decision.
Certain people are good at playing (contract) bridge.
It's certainly feasible.
- It is certainly feasible.
Tom certainly is an odd kid.
- Tom certainly is a strange kid.
For certain.