Определение broken} в Английский Язык Турецкий язык словарь
- broken
 -  {s} arızalı 
Buz makinesi arızalı.
 - The ice machine is broken.
Arızalı bir araba yolun ortasında duruyordu.
 - A broken-down car was standing in the middle of the road.
 - broken
 -  {s} kırılmış 
Nakliye sırasında kırılmış olmalı.
 - It must have been broken during shipping.
Sanırım bacağım kırılmış olabilir.
 - I think my leg might be broken.
 - broken down
 -  {s} çökük
 - broken
 - bozuk 
Bozuk radyoyu tamir edebilir misin?
 - Can you fix the broken radio?
Benim masa saati bozuk gibi görünüyor.
 - My clock seems to be broken.
 - broken
 -  {s} kırık 
Bu pencere bir aydır kırıktır.
 - This window has been broken for a month.
Bu kırık pencereden o sorumludur.
 - She is responsible for this broken window.
 - be broken
 - kırılmak 
 - broken
 -  {s} ihlâl edilmiş
 - broken
 -  {s} kesik
 - broken
 -  (Dilbilim) aksamalı
 - broken
 - haleldar 
 - broken
 - taşlı 
 - broken
 - bozulmuş 
Yeni yıl bahanesiyle ocakta alınan kararlar genellikle şubatta bozulmuş olur.
 - New Year's resolutions made in January are often broken by February.
Bana, saatim bozulmuş gibi geldi.
 - It occurred to me that my watch might be broken.
 - broken back
 - geri kırık 
 - broken down
 - düşkün 
 - broken into pieces
 - un ufak olmak 
 - broken into small pieces
 - ufalanmak 
 - broken stone
 - kırmataş 
 - broken
 - bozuk konuşma 
 - broken
 - bozuk yazı 
 - broken
 - çiğnenmiş 
 - broken
 - ezik 
 - broken
 - uyulmamış 
 - broken
 - tutulmamış 
Tutulmamış bir söz hiç verilmemesinden daha iyidir.
 - Better a broken promise than none at all.
 - broken
 - engebeli 
 - broken
 - yarım kalmış 
 - broken
 - bölünmüş 
 - broken
 - kolu kanadı kırık 
 - broken
 -  {f} kır 
Kırık bir çenesi var ve birkaç dişini kaybetti.
 - He got a broken jaw and lost some teeth.
Jack kırdığı tabağı sakladı fakat küçük kız kardeşi onu gammazladı.
 - Jack hid the dish he had broken, but his little sister told on him.
 - broken English
 - bozuk ingilizce 
 - broken account
 - kesilen hesap 
 - broken down
 -  {f} bozul 
Televizyonum bozuldu.
 - My TV has broken down.
Onun sağlığı fazla çalışmadan dolayı bozuldu.
 - His health has broken down because of overwork.
 - broken home
 - parçalanmış kodak 
 - broken home
 - yıkılmış yuva 
 - broken line
 - kırık çizgi 
 - broken period interest
 - ara faiz 
 - broken reed
 - ipi ile kuyuya inilmez kişi 
 - broken-down
 - bitkin 
 - broken-down
 - çökük 
 - broken-down
 - bozulmuş 
 - broken-down
 - çürük 
 - broken-down
 - bozuk 
 - broken-down
 - işi bitmiş 
 - broken
 - kırık eksik 
 - broken away from
 - kaçıp kurtulmakkopmak 
 - broken away from
 - uzak kırık 
 - broken bones
 - kırık kemikler 
 - broken chords
 - kırık telleri 
 - broken cloud
 - yer yer açık bulut 
 - broken down
 - işi bitmiş 
 - broken down into
 - aşağı ayrılır 
 - broken heart
 - kırık kalp 
Zaman tüm kırık kalpleri iyileştirir.
 - Time heals all broken hearts.
 - broken hearted
 - kalbi kırık 
 - broken law
 - kırık hukuk 
 - broken man
 - kırık adam 
 - broken of
 - kırık 
 - broken open
 - açık kırık 
 - broken rib
 - Kırık kaburga 
 - broken rice
 -  (Gıda) Kırık pirinç
 - broken sky
 - parçalı gökyüzü 
 - broken string
 - kopmuş tel 
 - broken up with
 - ayrılmak 
 - broken up with
 - ile kırık 
 - broken word
 - bölünmüş sözcük 
 - Broken English
 -  {i} bozuk İngilizce
 - Broken English
 - (isim) bozuk İngilizce 
 - broken
 - yarılmış 
 - broken
 - ruhça ve bedence zayıf düşmüş 
 - broken
 -  {s} dilbilgisi kurallarına uymayan bir yabancının
 - broken
 - parçaları kırılmış ihlâl edilmiş 
 - broken
 -  {s} parçalanmış
 - broken
 -  {s} yıkılmış
 - broken
 - inkıtaa uğramış 
 - broken
 -  {s} (kötü bir olaydan sonra) umudunu yitirmiş
 - broken
 - fena ko 
 - broken
 - terbiye edilmiş bozuk 
 - broken
 - yarık 
 - broken
 - yer yer kesilmiş 
 - broken
 -  {s} çökmüş 
Savaş mahkumu olarak yedi yıl geçirdikten sonra Tom çökmüş bir adamdı.
 - Having spent seven years as a prisoner of war, Tom was a broken man.
Yedi yıllık savaş esaretinden sonra Tom çökmüş bir adamdı.
 - After seven years of wartime captivity, Tom was a broken man.
 - broken arch
 -  (Mimarlık) kırıkkemer
 - broken arch
 -  (İnşaat) kırık kemer
 - broken back transition
 - kırık düzlemli tranzisyon 
 - broken cadence
 -  (Muzik) kırık durgu
 - broken coke
 - kırılmış kok 
 - broken coke
 - kırma kok 
 - broken down
 -  {s} çökmüş
 - broken down
 -  {s} bozulmuş
 - broken down
 -  {s} bitkin
 - broken down
 -  {s} bozuk 
Taninna'yı okula götüremem. Arabam bozuk.
 - I cannot drive Taninna to school. My car is broken down.
 - broken down
 -  {s} yıkılmış
 - broken ground
 - kırıklı formasyon 
 - broken hearted
 - kederli 
 - broken joint
 - taşkesmesi derz 
 - broken line
 -  (Otomotiv) kesik yol çizgisi
 - broken line graph
 -  (Matematik) kırık çizgi grafiği
 - broken line graph
 -  (Matematik) kırık çizgi çizeneği
 - broken lot
 -  (Ticaret) lot altı (hisse senetleri)
 - broken number
 - kesir 
 - broken off
 - kopuk 
 - broken pediment
 -  (İnşaat) kesik alınlık
 - broken pediment
 -  (İnşaat) kırık alınlık
 - broken pediment
 -  (İnşaat) kırma alınlık
 - broken reed
 -  (deyim) güven vermeyen kimse
 - broken roof
 -  (İnşaat) çatı katı
 - broken rule
 - kırık çizgi 
 - broken section
 - kırık kesit 
 - broken sky
 -  (Meteoroloji) parçalı çok bulutlu
 - broken sliding surface
 - kırıklı kayma sathı 
 - broken stowage
 -  (Askeri) İSTİF HARCI: Bak. "filler cargo "
 - broken terrain
 -  (Askeri) Engebeli arazi
 - be broken into pieces
 - un ufak olmak 
 - be broken into small pieces
 - ufalanmak 
 - being broken down
 - düşkünlük 
 - set and bind up a broken bone
 -  (Tıp) kırık sarmak
 - to be broken into small pieces
 - ufalanmak 
 - A broken heart will never be mended
 -  (Atasözü) El yarası geçer, dil yarası geçmez
 - a broken reed
 - k. dili güvenilmez kimse/şey 
 - be broken to smithereens
 - paramparça olmak 
 - distinctive area of broken terrain
 - Kırık arazinin farklı alanda 
 - frame got broken
 - çerçevesi kırık var 
 - get broken
 - kırılmış olsun 
 - heart-broken
 - kalp kırık 
 - house broken
 - Tuvalet eğitimi almış (evde beslenen hayvanlar için) 
 - made to be broken
 - kırılmaması için yapılmış 
 - be all broken up over
 - -den dolayı çok üzgün olmak 
 - be all broken up over
 - -den çok üzgün olmak 
 - be broken to
 - paramparça olmak 
 - being broken
 - parçalanma 
 - being broken down
 - bozukluk 
 - die of a broken heart
 - kahrından ölmek 
 - i have broken my arm
 - kolumu kırdım 
 - i have broken my leg
 - bacağımı kırdım 
 - my baggage is broken, and some things are missing
 - bagajım kırılmış ve bazı şeyler eksik 
 - my suitcase is broken, and some things are missing
 - valizim kırılmış ve bazı şeyler eksik 
 - my suitcase is broken, and some things are missing
 - (fiil)lizim kırılmış ve bazı şeyler eksik 
 - the boiler is broken
 - sıcak su deposu bozuldu 
 - the door is broken
 - kapı kırılmış 
 - the freezer is broken
 - dondurucu bozuldu 
 - the kettle is broken
 - çaydanlık bozuldu 
 - the lamp is broken
 - lâmba bozuldu 
 - the lock is broken
 - kilit kırılmış 
 - the washing machine is broken
 - çamaşır makinesi bozuldu 
 - the winder is broken
 - kurgusu kırıldı 
 - this is broken
 - bu kırık 
 - wind broken
 - soluk soluğa kalmış [(Zooloji) ] 
 - wind broken
 - sık soluyan