Everyone has the right to own property alone as well as in association with others.
- Her şahıs tek başına veya başkalarıyla birlikte mal ve mülk sahibi olma hakkına sahiptir.
Many Eastern religions teach that there is a unity behind the diversity of phenomena.
- Birçok Doğu dinleri olayların çeşitliliği arkasında bir birlik olduğunu öğretir.
The main idea in his speech was unity.
- Konuşmasındaki ana fikir birlikti.
Many Union soldiers were killed or wounded.
- Birçok Birliki askeri öldürüldü veya yaralandı.
The Union soldiers fought fiercely.
- Birlik askerleri şiddetle savaştı.
In the first few hours of the battle, Union forces were winning.
- Savaşın ilk birkaç saati içinde, Birlik güçleri kazanıyorlardı.
The force held out bravely against their enemy's attacks.
- Birlik, düşmanın saldırılarına karşı cesurca direndi.
We need a new leader to pull our company together.
- Şirketimizi birlikte çevirmemiz için yeni bir lidere ihtiyacımız var.
Tom is no longer with the company.
- Tom artık şirket ile birlikte değil.
Tom is swimming with his kids in the pool.
- Tom, çocuklarıyla birlikte havuzda yüzüyor.
The general inspected the troops.
- General birlikleri denetledi.
The United Nations sent troops to intervene in the conflict.
- Birleşmiş Milletler, anlaşmazlığa müdahale etmek için birlik gönderdi.
The United Nations sent troops to intervene in the conflict.
- Birleşmiş Milletler, anlaşmazlığa müdahale etmek için birlik gönderdi.
Marriage is a unity made from love.
- Evlilik sevgiden yapılmış bir birliktir.
Dan's body was found in a well with fifty stab wounds.
- Dan'in cesedi elli tane bıçak yarasıyla birlikte bir kuyu içinde bulundu.
Fadil discovered the car with Layla's dead body inside.
- Fadıl arabayı içinde Leyla'nın cesediyle birlikte buldu.
She was supposed to attend the party with him.
- Onunla birlikte partiye katılması gerekiyordu.
I saw Tom and Mary at a party together.
- Tom ve Mary'yi bir partide birlikte gördüm.
After I graduated from college, I moved back home and lived with my parents for three years.
- Üniversiteden mezun olduktan sonra, eve geri taşındım ve ebeveynlerimle birlikte üç yıl yaşadım.
Tom lived with his uncle in Boston while going to college.
- Tom üniversiteye giderken amcasıyla birlikte Boston'da yaşadı.
I served in the intelligence corps.
- Ben istihbarat birliklerinde görev yaptım.
Two brothers went to travel together.
- İki erkek kardeş birlikte seyahat için gitti.
I went to school with your brother.
- Erkek kardeşinle birlikte okula gittim.