Öyle sona ermek zorunda değil.
- It doesn't have to end like that.
Bir rüyayı yaşıyorsun ve rüya sona ermek üzere.
- You are living a dream, and the dream is about to end.
Ben tartışmaya bir son vermek istiyorum.
- I want to put an end to the quarrel.
Tom buna bir son vermek istiyor.
- Tom wants to end this.
Onlar sadece İngiliz egemenliğini sona erdirmek için savaştılar.
- They had just fought a war to end British rule.
Fadıl evliliği sona erdirmek istedi.
- Fadil wanted to end the marriage.
Avustralya, Japonya'dan yaklaşık yirmi kat daha büyüktür.
- Australia is about twenty times larger than Japan.
Avustralya'da biri İngilizce konuşur.
- In Australia, one speaks English.
Oyunun bitimiyle birlikte müthiş bir sevince büründük.
- As soon as the game ended, we became overjoyed.
Onlar performansın bitiminden önce ayrıldılar.
- They left before the end of the performance.
Saat kaçta dersiniz biter?
- At what time does your class end?
Hayat hiç bitmez fakat dünyadaki hayat biter.
- Life never ends but earthly life does.
İyi başlayan iyi biter.
- A good beginning makes a good ending.
O, kendini öldürmeye çalıştı fakat o başarısızlıkla sonuçlandı.
- He tried to kill himself but it ended in failure.