İki köy birbirine bitişiktir.
- The two villages adjoin each other.
Tom ve Mary birbirine çok yakın.
- Tom and Mary are very close to each other.
Birbirimizi anlamaya çalışarak yakınlaşırız fakat sadece birbirimizi incitiriz ve ağlarız.
- We get closer, trying to understand each other, but just hurt each other and cry.
Japonya ve Çin, pek çok yönden birbirinden farklıdır.
- Japan and China differ from each other in many ways.
John ve Mary birbirini seviyordu.
- John and Mary loved each other.
Bu iki çizgi birbirini dik açıyla kesmektedir.
- These two lines cut across each other at right angles.
Onlar birbirlerini aptal göstermeye çalıştılar.
- They tried to make each other look foolish.
Onlar asla birbirlerini tekrar görmeyeceklerdi.
- They were never to see each other again.
Biz ayrıldık, birbirimizi asla tekrar görmeyeceğiz.
- We parted, never to see each other again.
Birbirimizi anlamaya çalışarak yakınlaşırız fakat sadece birbirimizi incitiriz ve ağlarız.
- We get closer, trying to understand each other, but just hurt each other and cry.