Mary and I dated a long time ago.
 - Mary ve ben uzun zaman önce çıktık.
When was the last time you went on a date?
 - En son ne zaman biriyle çıktın?
What are the measures of time?
 - Zamanın ölçüsü nedir?
What time will you be back?
 - Ne zaman geri döneceksin?
Which endings does this verb have in the present tense?
 - Bu fiil geniş zamanda hangi takıları alır?
I am always tense before I get on an airplane.
 - Uçağa binmeden önce her zaman gergin olurum.
Please drop in at my house when you have a moment.
 - Lütfen zamanın olduğunda evime uğra.
Tom showed up at just the right moment.
 - Tom tam doğru zamanda geldi.
Since then, a great deal of change has occurred in Japan.
 - O zamandan beri, Japonya'da büyük bir değişim oldu.
Tom hasn't seen Mary since then.
 - Tom o zamandan beri Mary'yi görmedi.
She has remained abroad ever since.
 - O zamandan beri yurt dışında kalmaktadır.
Tom came to Japan three years ago and has been living here ever since then.
 - Tom üç yıl önce Japonya'ya geldi ve o zamandan beri burada yaşamaktadır..
Is it possible for you to come to the office an hour earlier than usual tomorrow?
 - Yarın her zamankinden bir saat daha erken ofise gelmen mümkün mü?
It took me more than two hours to translate a few pages of English.
 - Birkaç sayfa ingilizceyi çevirmek iki saatten daha fazla zamanımı aldı.
He always sings while having a shower.
 - O her zaman duş alırken şarkı söyler.
He always sings while having a shower.
 - O her zaman duşta şarkı söyler.
It rained heavily all day, during which time I stayed indoors.
 - Tüm gün şiddetli yağmur yağdı, bu zaman zarfında evde kaldım.
I want to ask them when their wedding day is.
 - Ben onlara düğün günlerinin ne zaman olduğunu sormak istiyorum.
When does the rainy season in Japan begin?
 - Japonya'da yağışlı sezon ne zaman başlar?
When will the rainy season be over?
 - Yağışlı sezon ne zaman bitecek?
When do you usually go to bed?
 - Genellikle ne zaman yatarsın?
When can I swim here?
 - Ne zaman burada yüzebilirim?
There was a time when kings and queens reigned over the world.
 - Kralların ve kraliçelerin dünyada hüküm sürdüğü bir zaman vardı.
Once upon a time there lived an emperor who was a great conqueror, and reigned over more countries than anyone in the world.
 - Bir zamanlar büyük bir fatih olan bir imparator yaşardı ve dünyadaki herhangi birinden daha fazla ülkede hüküm sürdü.
He doesn't travel much apart from occasional business trips.
 - O zaman zaman iş gezilerinin dışında çok seyahat etmez.
He reads detective stories on occasion.
 - O, zaman zaman dedektif hikayeleri okur.
It's been quite ages since we last met.
 - Son karşılaştığımızdan beri oldukça uzun zaman oldu.
Tom always makes it a rule never to ask a woman her age.
 - Tom her zaman bir kadına yaşını asla sormamayı bir kural olarak benimser.
The goal of the center should be to train young people from other countries within a specific time period.
 - Merkezin hedefi, diğer ülkelerden gelen gençleri belli bir zaman aralığında eğitmek olmalıdır.
Go easy on Bob. You know, he's been going though a rough period recently.
 - Bob'ın üzerine fazla gitmeyin.Bilirsiniz, o, son zamanlarda zor bir sürece rağmen devam etmektedir.
You can move about in all directions of Space, but you cannot move about in Time.
 - Neredeyse Uzayın tüm yönlerinde hareket edebilirsin ancak zaman içinde hareket edemezsin.
I'm sick and tired of you always parking in my space.
 - Her zaman benim yerime park etmenden bıktım.
In Viking times Greenland was greener than today.
 - Viking zamanında, Grönland bugünkünden daha yeşildi.
I make it a rule to read the newspaper every day lest I should fall behind the times.
 - Zamanın gerisinde kalmayayım diye her gün gazete okumayı bir alışkanlık haline getirdim.
Everytime I look at him, he smiles.
 - Ona ne zaman baksam gülümser.
What are the measures of time?
 - Zamanın ölçüsü nedir?
It's a waste of time to stay longer.
 - Daha uzun kalmak zaman kaybıdır.
What time of year do you usually like to spend time on the beach?
 - Yılın hangi zamanında genellikle sahilde zaman geçirmek istersin?
Ten years is a long time.
 - On yıl uzun bir zamandır.
Şu sıralar BT sertifikasyonlarına çalışmaya çok vakit harcıyorum.
 - Bu aralar IT sertifikasyonlarına çalışmak için epey zaman harcıyorum.
Nasıl vakit buluyor bilmiyorum.
 - Buna nasıl zaman ayırıyor bilmiyorum.