yasaklanmamış

listen to the pronunciation of yasaklanmamış
Turkish - English
unchecked
Not checked (ticked or enabled)
Not examined for accuracy, efficiency, etc
Part of only one entry (i.e., across or down, but not both)
{a} not checked, unrestrained, loose
unrestrained or not held back
not examined for accuracy, efficiency etc
not restrained or controlled; "unbridled rage"; "an unchecked temper"; "ungoverned rage"
{s} not checked; not inspected; uninhibited
If something harmful or undesirable is left unchecked, nobody controls it or prevents it from growing or developing. If left unchecked, weeds will flourish. a world in which brutality and lawlessness are allowed to go unchecked. if something bad or harmful goes unchecked, it is not controlled or stopped and develops into something worse continue/grow/go unchecked
yasakla
{f} ban

You are banned from entering this place. - Bu yere giriş yasaklandı.

Barack Obama is aiming for an international ban on nuclear weapons, but is not against them in all wars. - Barack Obama, nükleer silahlarla ilgili uluslararası bir yasaklamayı hedefliyor, fakat tüm savaşlarda onlara karşı değil.

yasakla
(Bilgisayar) also ban
yasakla
foreclose
yasakla
forbid

Hunting game is forbidden in this tranquil wilderness. - Avcılık oyunu bu huzurlu vahşi doğada yasaklanmıştır.

She is forbidden to go out. - Onun dışarı çıkması yasaklandı.

yasakla
forbade

The child is opening the window even though his mother forbade him to. - Annesi ona yasaklamasına rağmen çocuk pencereyi açıyor.

My parents forbade me from seeing Tom. - Ebeveynlerim Tom'u görmemi yasakladı.

yasakla
forbid to be
yasakla
{f} inhibited
yasakla
{f} forbidding

There is a very strict rule forbidding smoking in bed. - Yatakta sigara içmeyi yasaklayan çok sıkı bir kural var.

yasakla
interdict
yasakla
{f} prohibited

My parents prohibited me from seeing Tom again. - Ebeveynlerim Tom'u tekrar görmemi yasakladılar.

The export of arms was prohibited. - Silah ihracatı yasaklandı.

yasakla
forbid to
yasakla
{f} proscribed
yasakla
{f} forbidden

They sacrificed forbidden swine, and put to death all who refused to eat. - Onlar yasaklanmış domuzu kurban etti, ve onu yemeyi reddeden herkesi öldürdüler.

She is forbidden to go out. - Onun dışarı çıkması yasaklandı.

yasakla
proscribe
yasakla
prohibit

The export of arms was prohibited. - Silah ihracatı yasaklandı.

Every religion prohibits murder. - Her din cinayeti yasaklar.

yasakla
{f} outlaw

The local government outlawed the production of alcoholic beverages. - Yerel yönetim alkollü içkilerin üretimini yasakladı.

The Mormons have outlawed polygamy, but some adherents still practice it. - Mormonlar çok eşliliği yasakladılar ama bazı yandaşları bunu hala uyguluyorlar.

yasakla
forbad
yasakla
banned

Hunting is banned in national parks. - Avcılık milli parklarda yasaklanmıştır.

You are banned from entering this place. - Buraya girişiniz yasaklandı.

yasakla
banning

Banning smoking in restaurants is very popular, even with smokers! - Restoranlarda sigara içmeyi yasaklamak çok popüler, hatta sigara içenler ile!

The European Union is considering banning plastic bags. - Avrupa birliği plastik torbaları yasaklamayı düşünüyor.

yasakla
forbidto