Definition of yaş in Turkish English dictionary
- age 
His niece is attractive and mature for her age.
 - Onun kız yeğeni çekici ve yaşına göre olgundur.
Wisdom does not automatically come with age.
 - Bilim yaş ile otomatik olarak gelmez.
 - wet 
Tom's eyes were wet with tears.
 - Tom'un gözleri göz yaşları yüzünden ıslaktı.
I used to wet the bed when I was small, but I grew out of it by the time I was seven.
 - Küçükken yatağımı ıslatırdım fakat yedi yaşına gelmeden önce vazgeçtim.
 - humid 
 - dank 
 - sappy 
 - year; winter 
 - damp; moist 
 - slang bad, rough, tough 
 - slang alcohol, liquor, booze 
 - tears (in a person's eyes): bir damla yaş a tear 
 - fresh (fruit) (as opposed to dried) 
 - tear 
This song is so moving that it brings tears to my eyes.
 - Bu şarkı o kadar acıklı ki gözlerimi yaşarttı.
My mother looked at me with tears in her eyes.
 - Annem gözlerinde yaşlarla bana baktı.
 -  {i} year 
Sam is two years younger than Tom.
 - Sam Tom'dan iki yaş küçük.
My father will soon be forty years old.
 - Babam yakında kırk yaşında olacak.
 - fresh 
That fish lives in fresh water.
 - O balık tatlı suda yaşar.
Fish like carp and trout live in fresh water.
 - Sazan ve alabalık gibi balıklar tatlı suda yaşamaktadır.
 -  (Gıda) moisture
 - vintage 
 - new 
John lives in New York.
 - John New York'ta yaşar.
Older people are often afraid of trying new things.
 - Yaşlı insanlar sık sık yeni şeyleri denemekten korkarlar.
 - young 
He is five years younger than me.
 - O, benden beş yaş küçük.
She is five years younger than me.
 - O, benden beş yaş küçük.
 - in age 
 - clammy 
 - time of life 
The best time of life is when we are young.
 - Yaşamın en iyi zamanı genç olduğumuz zamandır.
The best time of life is when you are young.
 - Yaşamın en iyi zamanı genç olduğun zamandır.
 - unseasoned 
 - yaş günü
 - birthday 
I know what today is. It's your thirtieth birthday, isn't it?
 - Bugünün ne olduğunu biliyorum. Otuzuncu yaş günün, değil mi?
Next time I will celebrate my sixteenth birthday.
 - Bir dahaki sefere on altıncı yaş günümü kutlayacağım.
 - yaş dökmek
 - shed tears 
 - yaş kaç?
 - How many years? 
 - yaş maya
 - yeast 
 - yaş pasta
 - Birthday cake 
 - yaş sebze
 - fresh vegetables 
 - yaş (tahta)
 - unseasoned 
 - yaş akıtmak/dökmek
 - to shed tears, cry, weep 
 - yaş analiz
 - wet analysis 
 - yaş ayırma
 - wet separation 
 - yaş basım
 - wet printing 
 - yaş buhar
 - wet steam 
 - yaş dönümü
 - climacteric 
Tom doesn't know the difference between climax and climacteric.
 - Tom dönüm noktası ile yaş dönümü arasındaki farkı bilmiyor.
 - yaş dönümü
 - change of life 
 - yaş dönümüyle ilgili
 - climacteric 
 - yaş farkı
 - disparity in age 
 - yaş fiksaj
 - wet setting, crabbing 
 - yaş galvanizleme
 - wet galvanizing 
 - yaş grubu
 - age-group 
 - yaş gömlek
 - wet liner 
 - yaş gömlek
 -  (Otomotiv) wet sleeve
 - yaş haddinden emekli etmek
 - superannuate 
 - yaş halkası
 - annual ring 
 - yaş hazırlama
 - wet dressing 
 - yaş işlem
 - wet treatment 
 - yaş kaşeleme
 - wet lamination 
 - yaş kesen, baş keser
 - (Atasözü) A person who needlessly cuts down trees is a kind of murderer 
 - yaş kondense
 - wet return 
 - yaş küspe
 - wet pulp 
 - yaş kırma
 - wet crushing 
 - yaş mazı
 - oak apple 
 - yaş odun
 - green wood, freshly cut wood 
 - yaş pil
 - wet cell 
 - yaş sıcaklık
 - wet-bulb temperature 
 - yaş sınıfı
 - age class 
 - yaş sınırı
 - age limit 
 - yaş tahtaya basmak
 - to be cheated 
 - yaş tahtaya/yere basmak
 - to be duped, be swindled, be taken in 
 - yaş terbiye
 - wet finishing 
 - yaş termometre
 - wet-bulb thermometer 
 - yaş tiraj
 - wet printing 
 - yaş yöntem
 -  (Madencilik) wet system
 - yaş çekme
 - wet drawing 
 - yaş çözümleme
 - wet analysis 
 - yaş öğütme
 - wet grinding 
 - orta yaş krizi
 - Mid-life crisis 
 - 13-19 yaş arasındaki genç
 - teenager 
 - ilerlemek (zaman/yaş)
 - get along 
 - orta yaş bunalımı
 - Mid-life crisis 
 - yaş kaç
 - how old are you 
 - ılık yaş pansuman
 -  (Tıp) foment
 - 20 yaş dişi
 - wisdom tooth 
 - 20 yaş dişi
 - yirmi yaş dişi 
 - 20 yaş dişleri
 - yirmi yaş dişi 
 - 20 yaş dişleri
 - wisdom teeth 
 - 45 yaş üstü bilgisayar ve internet eğitimi
 - computer and internet education for above 45 years of age 
 - Ağaç yaş iken eğilir
 -  (Atasözü) You can't teach an old dog a new trick
 - ağlamaktan gözünde yaş kalmamak
 - cry one's eyes outcry one's heart out 
 - aklın kemale erdiği yaş
 - full age 
 - aktif yaş
 - active age 
 - altı yaş olmak
 - (for a piece of business) not to be on a sound basis 
 - ağaç yaş/taze iken eğilir
 - (Atasözü) Train a child while his mind is pliant 
 - buzul çağı sonrası yaş
 -  (Çevre) postglacial age
 - en iyi yaş
 -  (Denizbilim) optimum age
 - fermi yaş teorisi
 -  (Fizik) fermi age theory
 - fizyolojik yaş
 -  (Pisikoloji, Ruhbilim) physiological age
 - fizyon-izi yaş tayini
 -  (Jeoloji) fission-track dating
 - flor yaş tayini
 -  (Jeoloji) fluorine dating
 - ileri yaş
 - eld 
 - ilerlemiş yaş
 - advanced age 
His advanced age prevents him from getting a job.
 - Onun ilerlemiş yaşı onun bir iş bulmasını engelliyor.
 - izotop ile yaş tayini
 -  (Coğrafya) isotope dating
 - kronolojik yaş
 -  (Pisikoloji, Ruhbilim) chronologic age
 - kurunun yanında/arasında yaş da yanar
 - (Atasözü) Sometimes the innocent suffer along with the guilty 
 - nem çeken-yaş içeriği
 -  (Gıda) hygroscopic-moisture content
 - nem çeken-yaş içeriği
 -  (Gıda) hygroscopic moisture content
 - optimum yaş
 -  (Denizbilim) optimum age
 - orta yaş
 - middle age 
 - seyrek yaş halkalı ağaç
 - wide-ringed timber 
 - temel yaş
 -  (Pisikoloji, Ruhbilim) basal age
 - tuzlu-yaş
 - salty-wet 
 - yirmi yaş dişi
 - wisdom tooth 
 - yirmi yaş dişi
 - anat . wisdom tooth 
 - yirmi yaş dişleri
 - wisdom teeth