Dan went to Linda's house to confront her.
 - Dan onu yüzleştirmek için Linda'nın evine gitti.
Dan went to Linda's house to confront her.
 - Dan onu yüzleştirmek için Linda'nın evine gitti.
One hundred and fifty people entered the marathon race.
 - Yüz elli kişi maraton yarışına girdi.
I would love to write hundreds of sentences on Tatoeba, but I've got things to do.
 - Tatoeba'ya yüzlerce cümle yazmak isterdim ama yapmam gereken şeyler var.
The girl fainted, but she came to when we threw water on her face.
 - Kız bayıldı, fakat biz onun yüzüne su döktüğümüzde o kendine geldi.
His face is distorted by pain.
 - Onun yüzü acıdan şekil değiştirmişti.
I sit in front of a computer screen all day, so I get pretty heavily bombarded by electro-magnetic waves.
 - Ben bütün gün bilgisayar ekranı önünde otururum, bu yüzden elektro-manyetik dalgalar tarafından oldukça şiddetli şekilde bombardıman edilirim.
Tom has bad eyes, so he always sits in the very front of the classroom.
 - Tom'un kötü gözleri var bu yüzden o her zaman sınıfın çok önüne oturur.
His facial expression was more sour than a lemon.
 - Onun yüz ifadesi bir limondan daha fazla ekşiydi.
Observe his facial reaction when we mention a price.
 - Biz bir fiyattan bahsettiğimizde onun yüz tepkimesini gözlemle.
Cancer is not one but more than one hundred distinct diseases.
 - Kanser tek değil fakat yüzlerce farklı hastalıklardan biridir.
Ten, twenty, thirty, forty, fifty, sixty, seventy, eighty, ninety, one hundred.
 - On, yirmi, otuz, kırk, elli, altmış, yetmiş, seksen, doksan, yüz.
My brother got cheeky.
 - Erkek kardeşim yüzsüzleşti.
Gluteus Maximus was one of the cheekiest Roman emperors.
 - Gluteus Maximus, en yüzsüz Roma imparatorlarından biriydi.
He has really soft facial features.
 - O gerçekten yumuşak yüz hatlarına sahip.
Tom's facial features and mannerisms are very much like those of his father.
 - Tom'un yüz hatları ve tavırları babasınına çok benzer.
I figured Tom would mess up again.
 - Tom'un tekrar yüzüne gözüne bulaştıracağını düşündüm.
I figured Tom wasn't going to go, so I went.
 - Tom'un gitmeyeceğini düşündüm, bu yüzden ben gittim.
He has really soft facial features.
 - O gerçekten yumuşak yüz hatlarına sahip.
Tom's facial features and mannerisms are very much like those of his father.
 - Tom'un yüz hatları ve tavırları babasınına çok benzer.
There are two sides to every question.
 - Her öykünün bir de diğer yüzü vardır.
No matter how flat you make a pancake, it always has two sides.
 - Bir gözlemeyi ne kadar düz yaparsanız yapın, onun her zaman iki yüzü vardır.
Tom's face lost its passive visage and revealed his horror and disgust.
 - Tom'un yüzü pasif görüntüsünü kaybetti ve korku ve nefretini açığa vurdu.
Would you mind if I swam in your pool?
 - Havuzunuzda yüzebilir miyim?
Takuya swam naked as a jaybird.
 - Takuya alakarga gibi çıplak yüzdü.
John is in the swimming club.
 - John yüzme kulübündedir.
I don't know how to swim.
 - Nasıl yüzeceğimi bilmiyorum.
He had not swum more than a few yards before one of the skulking ground sharks had him fast by the upper part of the thigh.
 - Saklanan zemin köpek balıklarından biri onu uyluğun üst kısmından hızla yakalamadan önce o birkaç yardadan daha fazla yüzmemişti.
Tom has never swum in our pool.
 - Tom bizim havuzda hiç yüzmedi.
Thousands of dead fish have been found floating in the lake.
 - Gölde yüzen binlerce ölü balık bulundu.
The boat was broken by the floating ice.
 - Tekne yüzen bir buz tarafından parçalandı.
I jumped into the water and swam to the other side of the river.
 - Suya atladım ve nehrin diğer tarafına yüzdüm.
He put on his sweater wrong side out.
 - O kazağını ters yüz giydi.
It was such a hot day that we went swimming.
 - Öylesine sıcak bir gündü ki yüzmeye gittik.
When I was a child, I often went swimming in the sea.
 - Ben bir çocukken çoğu zaman denizde yüzmeye gittim.
She found confrontations very upsetting.
 - O, yüzleştirmeleri çok üzücü buldu.
I don't like confrontation.
 - Yüzleştirmeyi sevmiyorum.
Those selected will have to face extensive medical and psychological tests.
 - Seçilmiş olanlar kapsamlı tıbbi ve psikolojik testlerle yüzleşmek zorunda kalacak.
You ought to face the stark reality.
 - Yalın gerçeklikle yüz yüze gelmelisin.
Strictly speaking, Chinese consists of hundreds of dialects.
 - Aslına bakarsan, Çinçe yüzlerce lehçeden oluşur.
The boat was broken by the floating ice.
 - Tekne yüzen bir buz tarafından parçalandı.
The fisherman saved himself by means of a floating board.
 - Balıkçı kendini yüzen bir tahta vasıtasıyla kurtardı.
The floor was strewn with party favors: torn noisemakers, crumpled party hats, and dirty Power Ranger plates.
 - Yer partiden kalanlar yüzünden dağınıktı: Yırtık gürültüyapıcılar, kırışık parti şapkaları, ve kirli Power Ranger tabakları.
I used to love swimming. It was my favorite sport in high school.
 - Ben yüzmeyi severdim. O, lisede favori sporumdu.