The airplane flies at a speed of five hundred kilometers per hour.
- Uçak saatte beş yüz kilometre hızla uçar.
When angry, count ten; when very angry, a hundred.
- Kızgınsan ona kadar; çok kızgınsan yüze kadar say.
I don't want to see your faces.
- Yüzlerinizi görmek istemiyorum.
I saw his face in the dim light.
- Onun yüzünü loş bir ışıkta gördüm.
It is for this reason that he left school.
- O bu yüzden okulu bıraktı.
I think, therefore I flee.
- Sanırım, bu yüzden kaçarım.
He has a beard, and therefore he doesn't need to shave.
- Sakalı var ve bu yüzden traş olmaya ihtiyaç duymaz.
The truth is in front of her face.
- Gerçek onun yüzünün önünde.
Tom has bad eyes, so he always sits in the very front of the classroom.
- Tom'un kötü gözleri var bu yüzden o her zaman sınıfın çok önüne oturur.
Uranus tilts over so far on its axis that it rotates on its side. Because of this, its poles are sometimes pointed almost directly at the Sun.
- Uranüs, ekseninde çok fazla yana yatar öyle ki yan tarafı etrafında döner. Bu yüzden, kutupları bazen neredeyse direk güneşi işaret eder.
She is an adult, so you should treat her accordingly.
- O bir yetişkin, bu yüzden ona ona uygun davranmalısın.
Thus, the ethical issue remains: Should cigarette makers be allowed to target global markets?
- Bu yüzden, etik sorun devam ediyor: sigara üreticilerine hedef küresel pazarlara izin verilmeli mi?
He gone, Mary remained thus alone in this sentence.
- O gitti, bu yüzden Mary bu cümlede yalnız kaldı.
I have a facial boil. There's a painful lump at the back of one nostril.
- Bir yüz çıbanım var.Bir burun deliğinin arkasında acılı bir yumru var.
Observe his facial reaction when we mention a price.
- Biz bir fiyattan bahsettiğimizde onun yüz tepkimesini gözlemle.
The building is one hundred meters high.
- Bina yüz metre yüksekliğindedir.
Ten, twenty, thirty, forty, fifty, sixty, seventy, eighty, ninety, one hundred.
- On, yirmi, otuz, kırk, elli, altmış, yetmiş, seksen, doksan, yüz.
Gluteus Maximus was one of the cheekiest Roman emperors.
- Gluteus Maximus, en yüzsüz Roma imparatorlarından biriydi.
My brother got cheeky.
- Erkek kardeşim yüzsüzleşti.
Tom's facial features and mannerisms are very much like those of his father.
- Tom'un yüz hatları ve tavırları babasınına çok benzer.
He has really soft facial features.
- O gerçekten yumuşak yüz hatlarına sahip.
The most important figure of mathematics of the nineteenth century is, undoubtedly, Gauss.
- On dokuzuncu yüzyılın matematiğinin en önemli figürü kesinlikle, Gauss.
I figured Tom would mess up again.
- Tom'un tekrar yüzüne gözüne bulaştıracağını düşündüm.
Tom's facial features and mannerisms are very much like those of his father.
- Tom'un yüz hatları ve tavırları babasınına çok benzer.
He has really soft facial features.
- O gerçekten yumuşak yüz hatlarına sahip.
No matter how flat you make a pancake, it always has two sides.
- Bir gözlemeyi ne kadar düz yaparsanız yapın, onun her zaman iki yüzü vardır.
Are the Bush administration and al-Qaida the two sides of the same coin?
- Bush yönetimi ve El Kaide aynı madalyonun iki yüzü müdür?
Tom's face lost its passive visage and revealed his horror and disgust.
- Tom'un yüzü pasif görüntüsünü kaybetti ve korku ve nefretini açığa vurdu.
Takuya swam naked as a jaybird.
- Takuya alakarga gibi çıplak yüzdü.
He swam across the river.
- O, nehir boyunca yüzdü.
I don't know how to swim.
- Nasıl yüzeceğimi bilmiyorum.
To swim in the ocean is my greatest pleasure.
- Okyanusta yüzmek benim en büyük zevkimdir.
He had not swum more than a few yards before one of the skulking ground sharks had him fast by the upper part of the thigh.
- Saklanan zemin köpek balıklarından biri onu uyluğun üst kısmından hızla yakalamadan önce o birkaç yardadan daha fazla yüzmemişti.
I haven't swum in the ocean since I left Florida.
- Florida'yı terkettiğimden beri okyanusta yüzmedim.
Thousands of dead fish have been found floating in the lake.
- Gölde yüzen binlerce ölü balık bulundu.
The fisherman saved himself by means of a floating board.
- Balıkçı kendini yüzen bir tahta vasıtasıyla kurtardı.
He put on his sweater wrong side out.
- O kazağını ters yüz giydi.
I jumped into the water and swam to the other side of the river.
- Suya atladım ve nehrin diğer tarafına yüzdüm.
When I was a child, I often went swimming in the sea.
- Ben bir çocukken çoğu zaman denizde yüzmeye gittim.
In swimming pools, water is continuously pumped through a filter.
- Yüzme havuzlarında, su sürekli olarak filtrelerden pompalanır.
They stood face to face.
- Onlar yüz yüze durdu.
You ought to face the stark reality.
- Yalın gerçeklikle yüz yüze gelmelisin.
That's why we're here.
- İşte bu yüzden buradayız.
That's why I like you.
- İşte seni bu yüzden seviyorum.
Strictly speaking, Chinese consists of hundreds of dialects.
- Aslına bakarsan, Çinçe yüzlerce lehçeden oluşur.
The substance is light enough to float on the water.
- Bu nesne su üzerinde yüzmek için yeterince hafif.
The boat was broken by the floating ice.
- Tekne yüzen bir buz tarafından parçalandı.
One hundred is my favorite number.
- Yüz, benim en sevdiğim sayıdır.
I used to love swimming. It was my favorite sport in high school.
- Ben yüzmeyi severdim. O, lisede favori sporumdu.