uzakta

listen to the pronunciation of uzakta
Turkish - English
distant

On cloudy days, you can hear distant sounds better than in clear weather. - Bulutlu günlerde, uzaktaki sesleri açık havadakilerden daha iyi duyarsın.

We live many miles distant from each other. - Biz birbirimizden kilometrelerce uzakta yaşıyoruz.

away

She can't be away on holiday. - O uzakta tatilde olamaz.

I went all the way to see her only to find her away from home. - Bütün yolu sadece onun evden uzakta olduğunu anlamak için yürüdüm.

aloof
far away

He saw a light far away. - O, uzakta bir ışık gördü.

We saw a light far away. - Biz uzakta bir ışık gördük.

out

Please store in a cool and dry place, out of direct sunlight. - Lütfen doğrudan güneş ışığından uzakta, serin ve kuru bir yerde saklayın.

With his mother out of the way, Duke was able to proceed with his plan to embezzle the money from the company. - Yoldan uzakta bulunan annesi ile birlikte, Duke şirketinden zimmetine para geçirme planına devam edebildi.

clear

On cloudy days, you can hear distant sounds better than in clear weather. - Bulutlu günlerde, uzaktaki sesleri açık havadakilerden daha iyi duyarsın.

On a clear day, we can see Mt. Fuji in the distance. - Hava açıkken Fuji dağını uzaktan görebiliriz.

afar

To love humanity, it must be viewed from afar. - İnsanlığı sevmek için uzaktan izlenebilir olmalıdır.

The islet resembled a tortoise from afar. - Adacık uzaktan bir kaplumbağaya benziyordu.

off

They heard a gun go off in the distance. - Uzakta bir silahın patladığını duydum.

Tom lived just off Route 19. - Tom Rota 19'dan uzakta yaşadı.

far

How far is it to the station? - İstasyona ne kadar uzakta?

Tom was living rent-free in a small house not too far from us. - Tom bizden uzakta olmayan kirasız küçük bir evde yaşıyordu.

at a distance

Seen at a distance, the rock looks like a squatting human figure. - Uzaktan bakıldığında, kaya, çömelen bir insan figürüne benziyor.

You should watch television at a distance. - Televizyonu uzaktan izlemelisiniz.

far, far afield, afar, away, distant, apart
far off

There is a place not far off from here where we can use the phone. - Telefon kullanabileceğimiz buradan uzakta olmayan bir yer var.

insofar
in the distance

We can see things in the distance using a telescope. - Bir teleskop kullanarak uzaktaki şeyleri görebiliriz.

She heard a dog barking in the distance. - O, uzakta bir köpek havlaması duydu.

afield
(Bilgisayar) remote

Where's the remote control for the TV? - TV için uzaktan kumanda nerede?

Tom grabbed the remote control from Mary and changed channels. - Tom Mary'den uzaktan kumandayı aldı ve kanalları değiştirdi.

apart

Tom lives in an apartment not far from my place. - Tom benim yerimden uzakta olmayan bir apartmanda yaşıyor.

Tom needs to find an apartment not too far from where he works. - Tom çalıştığı yerden çok uzakta olmayan bir daire bulmalı.

way

I went all the way to see her only to find her away from home. - Bütün yolu sadece onun evden uzakta olduğunu anlamak için yürüdüm.

Tom lives a long way from here. - Tom buradan uzakta yaşamaktadır.

off afar
in distance

Education in distance.

uzak
distant

She is distantly related to him. - O, ona uzaktan akrabadır.

We can see distant objects with a telescope. - Bir teleskopla uzak nesneleri görebiliriz.

uzak
remote

She was born in a remote village in Nepal. - O, Nepal'de uzak bir köyde doğdu.

I often use SSH to access my computers remotely. - Uzak bilgisayarlarıma erişmek için sık sık SSH'ı kullanırım.

uzak
(İnşaat) away

The capital of Himachal Pradesh, Shimla, is only 115 kilometres away from Chandigarh. - Himachal Pradesh'in başkenti Shimla, Chandigarh'tan sadece 115 kilometre uzak.

If I'm away from home for a period of time, I will stop mail delivery. - Eğer bir süre evden uzak olursam, posta servisini bırakacağım.

uzak
far

He is far from perfect. - O mükemmel olmaktan uzaktır.

How far away is the airport? - Havaalanı ne kadar uzak?

uzakta olmak
far as
uzakta demirlemek
lie off
uzakta tutmak
distance
uzak
{s} off

He always stands off when people are enthusiastic. - İnsanlar çoşkuluyken, o her zaman uzak durur.

Tom put his bags in the trunk, then hopped in the car and drove off. - Tom çantalarını bagaja koydu, sonra arabaya bindi ve arabayla uzaklaştı.

uzak
far away

Tom wanted to get as far away from Mary as he could. - Tom elinden geldiği kadar Mary'den uzaklara gitmek istedi.

It is not far away from the hotel. - O, otelden çok uzakta değildir.

uzak
outlying
uzak
far off

He who wants to travel the path of wisdom must not fear failure, for no matter how much progress he makes, his goal remains unattainably far off. - Bilgelik yolunda yürümek isteyen hatadan korkmamalı, zira ne kadar çok gelişme yaparsa yapsın hiç önemi yok, onun amacı elde edilemeyecek kadar uzak kalır.

There is a place not far off from here where we can use the phone. - Telefon kullanabileceğimiz buradan uzakta olmayan bir yer var.

epeyce uzakta
a good distance off
evden uzakta
away from home
evden uzakta
far from home
uzak
far-off
uzak
apart

Tom needs to find an apartment not too far from where he works. - Tom çalıştığı yerden çok uzakta olmayan bir daire bulmalı.

Tom lives in an apartment not far from my place. - Tom benim yerimden uzakta olmayan bir apartmanda yaşıyor.

uzak
faraway

Books can transport you to faraway lands, both real and imagined. - Kitaplar sizi hem gerçek hem de hayali uzak memleketlere götürebilir.

uzak
farther

Temperatures in the Arctic are rising 2 to 3 times faster than temperatures farther south. - Kuzey kutup bölgesindeki sıcaklıklar uzak güneydeki sıcaklıklardan 2 ila 3 kat daha hızlı artıyor.

As I recall, Tom's house is a little farther in from the main road. - Hatırladığım kadarıyla, Tom'un evi ana yoldan biraz daha uzak.

uzak
improbable
uzak
out

He hid his dictionary out of sight. - O, gözden uzak bir yere sözlüğünü sakladı.

I suggest you keep out of this. - Bundan uzak durmanı öneririm.

uzak
beyond the reach of
uzak
afar

To love humanity, it must be viewed from afar. - İnsanlığı sevmek için uzaktan izlenebilir olmalıdır.

The islet resembled a tortoise from afar. - Adacık uzaktan bir kaplumbağaya benziyordu.

uzak
unlikely

It's very unlikely Tom knows how to play mahjong. - Tom'un Çin dominosu oynamayı bildiği çok uzak ihtimal.

It's highly unlikely that our taxes will be lowered. - Vergilerimizin düşürülmesi uzak ihtimal.

uzak
free

With your children away, you must have a lot of free time. - Çocuklarınız uzakta olduğu için, bir sürü boş zamanınız olmalı.

Your composition is free from all grammatical mistakes. - Kompozisyonun tüm dil bilgisi hatalarından uzak.

uzak
(Askeri) deep
uzak
(Pisikoloji, Ruhbilim) distal
uzak
out-of-the-way

Nobody ever comes to see us in this out-of-the-way village. - Bu uzak köyde hiç kimse asla bizi görmeye gelmez.

uzak
a long way off
uzak
outside

Fadil's job kept him removed from the outside world. - Fadıl'ın görevi onu dış dünyadan uzak tuttu.

uzak
distance place
uzak
distent
uzak
off the beaten track
uzak
at a distance, faraway
uzak
tele

We can see things in the distance using a telescope. - Bir teleskop kullanarak uzaktaki şeyleri görebiliriz.

The invention of the telephone made it possible to communicate with people far away. - Telefonun icadı, uzak mesafelerdeki insanlarla haberleşmeyi mümkün hale getirdi.

uzak
out of reach
Uzak
remoteness
uzak
trap
uzak
from far
çok uzakta
far away

Tom is too far away to hear us. - Tom bizi duyamayacak kadar çok uzakta.

You live too far away. - Sen çok uzakta oturuyorsun.

biraz uzakta
a little way off
birbirinden uzakta
wide apart
daha uzakta
farther
denizden uzakta
inland
en uzakta
farthest
epey uzakta
a good distance off
kıyıdan uzakta
offshore
teknesi görünmeyecek kadar uzakta
hull down
uzak
(someone) who has no talent at all for; (someone) who is unable to (do something)
uzak
standoffish
uzak
distant; far, far-off, faraway, remote, off the beaten track, out-of-the-way; improbable, unlikely, outside; distance place
uzak
aloof

He always stands aloof from the masses. - O her zaman kitlelerden uzak duruyor.

uzak
distant, remote, far, faraway, far-off
uzak
recluse
uzak
distance

It happened that I saw my friend walking in the distance. - Tesadüfen arkadaşımın uzakta yürüdüğünü gördüm.

Seen at a distance, the rock looked like a human face. - Uzaktan bakıldığında, kaya, bir insan yüzü gibi görünüyordu.

uzak
out of the way

Keep out of the way, please. - Yoldan uzak durun, lütfen.

With his mother out of the way, Duke was able to proceed with his plan to embezzle the money from the company. - Yoldan uzakta bulunan annesi ile birlikte, Duke şirketinden zimmetine para geçirme planına devam edebildi.

uzak
insofar
uzak
unlikely, improbable
uzak
outlandish
uzak
back

Give me back the TV remote. - TV uzaktan kumandasını bana geri ver.

Tom got back in his car and drove away. - Tom arabasına döndü ve uzaklaştı.

uzak
(someone, something) who or which has nothing to do with, who or which has no connection with
uzak
outoftheway
uzak
cool

Please store in a cool and dry place, out of direct sunlight. - Lütfen doğrudan güneş ışığından uzakta, serin ve kuru bir yerde saklayın.

uzak
wide

You're wide of the mark. - Sizin tahmin hedeften uzak.

uzak
removed

They must be removed. - Onlar uzaklaştırılmalı.

The injured were removed from the scene. - Yaralı, olay yerinden uzaklaştırıldı.

Turkish - Turkish

Definition of uzakta in Turkish Turkish dictionary

Uzak
(Osmanlı Dönemi) TAMİS
Uzak
ırak
Uzak
dür
Uzak
münezzeh
Uzak
(Osmanlı Dönemi) ŞESU'
Uzak
(Osmanlı Dönemi) SAHİK
Uzak
finnari
Uzak
baide
Uzak
(Osmanlı Dönemi) HACUN
Uzak
(Osmanlı Dönemi) IRÂK
uzak
Gidilmesi çok süren, çok ötelerde bulunan, ırak, yakın karşıtı: "Muallâ, uzaklardan bir ses duyar gibi oldu."- P. Safa
uzak
İhtimali az olan
uzak
Arada çok zaman bulunan
uzak
Eli, gücü veya hükmü yetişmez. İhtimali az olan
uzak
Ayrı, birbiriyle yakın ilgisi olmayan
uzak
Nuri Bilge Ceylan'ın, 2002 Antalya Film Festivali'nde en iyi film ödülünü kazanan filmi
uzak
Nuri Bilge Ceylan'ın bir filmi
uzak
Uzak yer
uzak
Gidilmesi çok süren, çok ötelerde bulunan, ırak, yakın karşıtı
uzak
Eli, gücü veya hükmü yetişmez
uzak
Ayrı, birbiriyle yakın ilgisi olmayan: "Ne iyi!Sizinle birlikte uzak şeylerden bahsedebileceğiz."- P. Safa
uzak
(Osmanlı Dönemi) baîd