She is distantly related to him.
- O, ona uzaktan akrabadır.
Tom is distantly related to Mary.
- Tom Mary ile uzaktan ilgilidir.
I went all the way to see her only to find her away from home.
- Bütün yolu sadece onun evden uzakta olduğunu anlamak için yürüdüm.
I am inconvenienced when my wife is away.
- Karım uzaktayken zor durumdaydım.
We saw a light far away.
- Biz uzakta bir ışık gördük.
He lives far away from my house.
- O benim evimden uzakta yaşar.
Can someone help me fish out the remote from under the couch? It's really stuck in there.
- Biri koltuğun altından uzaktan kumandayı çıkarmama yardım edebilir mi? Cidden sıkışmış oraya.
Please store in a cool and dry place, out of direct sunlight.
- Lütfen doğrudan güneş ışığından uzakta, serin ve kuru bir yerde saklayın.
On cloudy days, you can hear distant sounds better than in clear weather.
- Bulutlu günlerde, uzaktaki sesleri açık havadakilerden daha iyi duyarsın.
On a clear day, we can see Mt. Fuji in the distance.
- Hava açıkken Fuji dağını uzaktan görebiliriz.
The traveler saw a light from afar and rejoiced.
- Gezgin uzaktan bir ışık gördü ve sevindi.
The islet resembled a tortoise from afar.
- Adacık uzaktan bir kaplumbağaya benziyordu.
Tom lived just off Route 19.
- Tom Rota 19'dan uzakta yaşadı.
Tom is staying at a hotel not too far from our downtown office.
- Tom bizim şehir ofisinden çok uzakta olmayan bir otelde kalıyor.
It is not far away from the hotel.
- O, otelden çok uzakta değildir.
Tom was living rent-free in a small house not too far from us.
- Tom bizden uzakta olmayan kirasız küçük bir evde yaşıyordu.
Seen at a distance, the rock looked like a human face.
- Uzaktan bakıldığında, kaya, bir insan yüzü gibi görünüyordu.
He sat at a distance from me.
- O benden uzakta oturdu.
There is a place not far off from here where we can use the phone.
- Telefon kullanabileceğimiz buradan uzakta olmayan bir yer var.
She caught sight of a rowing boat in the distance.
- O, uzakta kürek çeken bir teknenin görüntüsünü gördü.
Tom heard the temple bell in the distance.
- Tom uzaktaki tapınak çanını duydu.
Tom clicked a button on his remote, but nothing happened.
- Tom uzaktan kumandasının üstünde bir düğmeye bastı ama hiçbir şey olmadı.
Where's the remote control for the TV?
- TV için uzaktan kumanda nerede?
Tom lives in an apartment not far from my place.
- Tom benim yerimden uzakta olmayan bir apartmanda yaşıyor.
Tom needs to find an apartment not too far from where he works.
- Tom çalıştığı yerden çok uzakta olmayan bir daire bulmalı.
He lives a long way away.
- O çok uzakta yaşıyor.
I went all the way to see her only to find her away from home.
- Bütün yolu sadece onun evden uzakta olduğunu anlamak için yürüdüm.
Education in distance.
We live many miles distant from each other.
- Biz birbirimizden kilometrelerce uzakta yaşıyoruz.
Tom is distantly related to Mary.
- Tom Mary ile uzaktan ilgilidir.
I often use SSH to access my computers remotely.
- Uzak bilgisayarlarıma erişmek için sık sık SSH'ı kullanırım.
She was born in a remote village in Nepal.
- O, Nepal'de uzak bir köyde doğdu.
An apple a day keeps the doctor away.
- Her gün bir elma, doktoru uzak tutar.
The capital of Himachal Pradesh, Shimla, is only 115 kilometres away from Chandigarh.
- Himachal Pradesh'in başkenti Shimla, Chandigarh'tan sadece 115 kilometre uzak.
How far away is the airport?
- Havaalanı ne kadar uzak?
His work was acceptable, but far from excellent.
- Onun çalışması kabul edilebilir, ama mükemmel olmaktan uzak.
Other people are always off the point.
- Diğer insanlar her zaman konudan uzaklar.
He always stands off when people are enthusiastic.
- İnsanlar çoşkuluyken, o her zaman uzak durur.
Tom wanted to get as far away from Mary as he could.
- Tom elinden geldiği kadar Mary'den uzaklara gitmek istedi.
How far away is the airport?
- Havaalanı ne kadar uzak?
There is a place not far off from here where we can use the phone.
- Telefon kullanabileceğimiz buradan uzakta olmayan bir yer var.
He who wants to travel the path of wisdom must not fear failure, for no matter how much progress he makes, his goal remains unattainably far off.
- Bilgelik yolunda yürümek isteyen hatadan korkmamalı, zira ne kadar çok gelişme yaparsa yapsın hiç önemi yok, onun amacı elde edilemeyecek kadar uzak kalır.
Your parents can't keep us apart forever.
- Anne baban bizi sonsuza kadar uzak tutamazlar.
Tom needs to find an apartment not too far from where he works.
- Tom çalıştığı yerden çok uzakta olmayan bir daire bulmalı.
Books can transport you to faraway lands, both real and imagined.
- Kitaplar sizi hem gerçek hem de hayali uzak memleketlere götürebilir.
Luna is close by. Mars is much farther away.
- Ay yakındır. Mars çok daha uzaktır.
The school is farther than the station.
- Okul istasyondan daha uzaktır.
Try to stay out of trouble.
- Beladan uzak kalmaya çalışın.
He hid his dictionary out of sight.
- O, gözden uzak bir yere sözlüğünü sakladı.
If you look from afar, most things will look nice.
- Uzaktan bakıldığında pek çok şey hoş görünecektir.
I had already spotted him from afar.
- Onu zaten uzaktan görmüştüm.
I think it's highly unlikely that Tom will go bowling.
- Bence Tom'un bowlinge gideceği uzak ihtimal
It's highly unlikely that our taxes will be lowered.
- Vergilerimizin düşürülmesi uzak ihtimal.
With your children away, you must have a lot of free time.
- Çocuklarınız uzakta olduğu için, bir sürü boş zamanınız olmalı.
Our city is free from air pollution.
- Bizim şehrimiz hava kirliliğinden uzaktır.
Nobody ever comes to see us in this out-of-the-way village.
- Bu uzak köyde hiç kimse asla bizi görmeye gelmez.
Fadil's job kept him removed from the outside world.
- Fadıl'ın görevi onu dış dünyadan uzak tuttu.
We can see things in the distance using a telescope.
- Bir teleskop kullanarak uzaktaki şeyleri görebiliriz.
The invention of the telephone made it possible to communicate with people far away.
- Telefonun icadı, uzak mesafelerdeki insanlarla haberleşmeyi mümkün hale getirdi.
We heard a shot not far away.
- Çok uzakta olmayan bir silah sesi duyduk.
Tom doesn't live very far away.
- Tom çok uzakta yaşamıyor.
He always stands aloof from the masses.
- O her zaman kitlelerden uzak duruyor.
She caught sight of a rowing boat in the distance.
- O, uzakta kürek çeken bir teknenin görüntüsünü gördü.
Seen at a distance, the rock looked like a human face.
- Uzaktan bakıldığında, kaya, bir insan yüzü gibi görünüyordu.
Keep out of the way, please.
- Yoldan uzak durun, lütfen.
With his mother out of the way, Duke was able to proceed with his plan to embezzle the money from the company.
- Yoldan uzakta bulunan annesi ile birlikte, Duke şirketinden zimmetine para geçirme planına devam edebildi.
I'd stand back if I were you.
- Terinde olsam uzak dururum.
He looked back at us many times and walked away.
- O birçok kez bize doğru baktı ve uzaklaştı.
Please store in a cool and dry place, out of direct sunlight.
- Lütfen doğrudan güneş ışığından uzakta, serin ve kuru bir yerde saklayın.
You're wide of the mark.
- Sizin tahmin hedeften uzak.
Fadil's job kept him removed from the outside world.
- Fadıl'ın görevi onu dış dünyadan uzak tuttu.
The injured were removed from the scene.
- Yaralı, olay yerinden uzaklaştırıldı.