Onları sevmekten başka çaren yok.
 - You can't help but like them.
Tom Mary'yi sevmekten kendini alamadı.
 - Tom couldn't help but like Mary.
Kız, sihir gibi kayboldu.
 - The girl vanished like magic.
Ayrılmayacaklar gibi görünüyor.
 - It sounds like they're not going to leave.
Oğlum adına özür dilemek istiyorum.
 - I'd like to apologise on behalf of my son.
Ben Volgograd polisinden özür dilemek istiyorum.
 - I'd like to apologise to Volgograd's police.
Gerçek aşk ebedidir, sonsuzdur ve hep kendi gibidir. Eşit ve saf, abartılı sergilemeler olmadan: özünde hep gençtir ve beyaz saçlarla görünür.
 - True love is eternal, infinite, and always like itself. It is equal and pure, without violent demonstrations: it is seen with white hairs and is always young in the heart.
Bütün renkleri eşit derecede severim.
 - I like all the colors equally.
Eşi, bir baca gibi sigara içiyor.
 - Her husband smokes like a chimney.
Yasalar örümcek ağı gibidir, küçük sinekleri yakalayabilirler fakat yaban arısı ve eşek arılarının geçmesine izin verirler.
 - Laws are like cobwebs, which may catch small flies, but let wasps and hornets break through.
Ben elma ve muz ve benzeri farklı meyveler yedim. Ayrıca iki patates yedim.
 - I ate different fruits like apples and bananas and such. I also ate two potatoes.
Ben erkek kardeşime benzerim.
 - I am like my brother.
O çok kötü bir filmdi, değil mi? Evet. İçimden paramı geri istemek geliyor!
 - That was such a bad movie, right? Yeah. I feel like asking for my money back!
Bu ceketi beğeniyorum. Onu deneyebilir miyim?
 - I like this coat. May I try it on?
Mary'nin görünme şeklini beğeniyorum.
 - I like the way Mary looks.