Tom kimsenin tavsiyesi asla dinlemeyen bir üne sahiptir.
 - Tom has a reputation of never listening to anybody's advice.
O nereye giderse ünü onunla birlikte gider.
 - His reputation goes with him wherever he goes.
Kaza onun şöhretinde bir leke bıraktı.
 - The incident left a spot on his reputation.
O, mükemmel şöhretiyle örnek alınacak bir kişidir.
 - He is an exemplary person with an excellent reputation.
Dedikodu namına zarar verir.
 - The gossip hurt his reputation.
Tom, dürüstlüğüyle nam salmıştı.
 - Tom acquired a reputation for honesty.
Benim itibarım yıkıldı.
 - My reputation has been destroyed.
Salmonella salgınları ıspanak ithalatçılarının temiz fabrika çalıştırma itibarını lekeledi.
 - Salmonella outbreaks blemished spinach importers' reputation for running clean factories.
Bu gerçek bir hikaye. Bir kadın, doğurmak için ünlü bir kadın-doğum kliniğine yatırıldı.
 - This is a true story. A woman was admitted to a reputed obstetrics clinic to give birth.