Biz, birbirlerimizle kalp-kalbe bir konuşma yaptık.
 - We had a heart-to-heart talk with each other.
O Pablo ile evleneceğini açıkça ilan ettiğinde, neredeyse büyük annesine kalp krizi geçirtecekti , halasının gözlerini yuvasından fırlattıracaktı fakat küçük kız kardeşi gururla baktı.
 - When he openly declared he would marry Pablo, he almost gave his grandmother a heart attack and made his aunt's eyes burst out of their sockets; however, his little sister beamed with pride.
O konuklarını yürekten ağırladı.
 - She gave her guests a hearty reception.
Tom altın yüreklidir.
 - Tom has a heart of gold.
Gözden ırak olan, gönülden ırak olur.
 - Far from eye far from heart.
O canı gönülden yaptı.
 - He put all his heart and soul into it.
Sana söyleyecek cesaretim yoktu.
 - I didn't have the heart to tell you.
Beklenildiği gibi, Yeni Yıl Arefesinde Tom cesaret buldu ve topallayarak partiye yürüyebildi.
 - Tom took heart and, sure enough, on New Year's Eve he was able to hobble along to a party.
Benim kötü bir kalbim var. Koroner arter hastalığı.
 - I've got a bad heart: coronary artery disease.
Korku kalbime süzüldü ve orada yerleşti.
 - Fear crept into my heart and settled there.
Çok üzgündü ve kendini astı.
 - He was heartbroken and hanged himself.
Çok sayıda destek mektubu üzgün kalbimi rahatlattı.
 - Many letters of encouragement refreshed my sad heart.
I heart you (I love you).
Zeki bir adam bir kadını derinden sevse bile, ona olan aşkını asla göstermez, ama sadece onu yüreğinde tutar.
 - Even if an intelligent man loves a woman deeply, he will never show his love to her, but merely keep it in his heart.
Sadece aşk kalbini kırabilir.
 - Only love can break your heart.