Çok konuşmaya eğilimlidir.
 - She tends to talk too much.
Lütfen benimle konuşmaya gel.
 - Please come to talk to me.
Gördüğüm şey hakkında birisiyle konuşmak istiyorum.
 - I'd like to talk to someone about what I saw.
Tom'un şu anda birisiyle konuşmak için vakti yok.
 - Tom doesn't have time right now to talk to anyone.
Onun hakkında konuşmak için birinci olmak isteyen kimse olmadığı ortaya çıktı.Şimdi ne yaparız?
 - It turned out there was nobody who would be the first to talk about it. What do we do now?
Amcanla konuşmak istiyorum.
 - I want to talk with your uncle.
Bir fincan kahve içerken sohbet ettik.
 - We talked over a cup of coffee.
Onlar geç saatlere kadar oturup sohbet ettiler.
 - They stayed up late talking.
John o kadar telaşlıydı ki konuşmaya vakti yoktu.
 - John was in such a hurry that he had no time for talking.
Ağzın doluyken konuşma.
 - Don't talk with your mouth full.
Ona laf anlatmak, deveye hendek atlatmaktan daha zor.
 - Giving advice to him is like talking to a brick wall.
Konuşurken lafımı bölme.
 - Don't interrupt me while I'm talking.
Barış görüşmeleri gelecek hafta başlayacak.
 - Peace talks will begin next week.
Barış görüşmelerine acil bir ihtiyaç var.
 - There is an urgent need for peace talks.
O, o konu hakkında konuşmak istemiyor.
 - She doesn't want to talk about it.
Grup, yaklaşmakta olan parti hakkında konuşmak için bir boğa oturumu planlıyordu.
 - The group was planning a bull session to talk about the upcoming party.
Tom bir şey söylemek üzereydi fakat önce Mary konuşmaya başladı.
 - Tom was about to say something, but Mary started talking first.
Doğruyu söylemek gerekirse, onun konuşma tarzından hoşlanmadım.
 - To tell the truth, I don't like his way of talking.
Tom'un yaptığı şeyden söz etmek istiyor musun?
 - Do you want to talk about what Tom did?
Seninle sohbet etmek istiyoruz.
 - We want to talk with you.
Eski günlerdeki gibi sohbet etmek iyiydi. Bir ara yine konuşalım.
 - It was good chatting like old times. Let's talk again some time.
Ağzın doluyken konuşma.
 - Don't talk with your mouth full.
Çeşitli şeyler hakkında konuştuk.
 - We talked about various things.
Ben sadece Tom'un konuşma biçimini severim.
 - I just love the way Tom talks.
Onun konuşma biçimini seviyor.
 - He likes the way she talks.
O, şehrin dedikodusuydu.
 - He was the talk of the town.
Tom şehrin dedikodusuydu.
 - Tom was the talk of the town.
Biz seninle görüşmek istiyoruz.
 - We want to talk to you.
Konuşurken birinin sözünü kesmek kibarlık değildir.
 - It is not polite to interrupt someone while he is talking.
Pek çok şey sözde kolaydır, fakat gerçekleştirmesi aslında zordur.
 - Many things are easy to talk about, but difficult to actually carry out.
Although I don't speak Chinese I managed to talk with the villagers using signs and gestures.
We're not talking rocket science here: it should be easy.
... talk to a computer. ...
... CAN I TALK TO IVY? ...