O durmaksızın üç saat konuştu. O katlanılmaz.
 - He talked for three hours non-stop. He's unbearable.
Bileşik kırığın ağrısı neredeyse katlanılmazdı.
 - The pain of the compound fracture was almost unbearable.
Mizah olmadan hayat çekilmez olurdu. Bu sevgi için de geçerlidir.
 - Life without humor would be unbearable. This applies to love as well.
Mary ne kadar yaşlanırsa o kadar çekilmez olur.
 - The older Mary gets, the more unbearable she becomes.
Tom dayanılmaz acı içindeydi.
 - Tom was in unbearable pain.
Katlanma dayanılmaz olabilir.
 - Bearing can be unbearable.