Tom kendini tamamen güçsüz hissetti.
 - Tom felt completely powerless.
Başkan güçsüz görünüyordu.
 - The president appeared powerless.
O, hastalığından sonra hâlâ güçsüzdü.
 - She was still weak after her illness.
Güçsüz bir prens olan Eric Danimarkalılar arasında büyük hoşnutsuzluğa sebep olan kötü bir para sistemi çıkardı.
 - Eric who was a weak prince issued a bad coinage which excited great discontent among the Danes.
Kahvemi hafif istiyorum.
 - I'd like my coffee weak.
Kahvemi hafif severim.
 - I like my coffee weak.
Çok aciz hissetmekten hoşlanmıyorum.
 - I don't like feeling so powerless.