konuşmalar

listen to the pronunciation of konuşmalar
Turkish - English

Definition of konuşmalar in Turkish English dictionary

konuşma
talking

Tom kept talking all night. - Tom, bütün gece konuşmayı sürdürdü.

John was in such a hurry that he had no time for talking. - John o kadar telaşlıydı ki konuşmaya vakti yoktu.

konuşma
conversation

I like to have a deep conversation with a more academic person from time to time. - Zaman zaman daha akademik biriyle detaylı bir konuşma yapmak istiyorum.

Their conversation went on. - Onların konuşmaları devam etti.

konuşma
{i} speech

The speech lasted thirty minutes. - Konuşma otuz dakika sürdü.

Jane's farewell speech made us very sad. - Jane'in veda konuşması bizi çok üzdü.

konuşma
talk

I want to talk with your uncle. - Dayınla konuşmak istiyorum.

John was in such a hurry that he had no time for talking. - John o kadar telaşlıydı ki konuşmaya vakti yoktu.

konuşma
speaking

I'll stop speaking to you in French. - Seninle Fransızca konuşmaktan vazgeçeceğim.

Frankly speaking, he is untrustworthy. - Açıkça konuşmak gerekirse, o güvenilmez biri.

konuşma
{i} chat

You know, I came across him in the street the other day, we stopped to chat. - Biliyorsun, geçen gün sokakta onunla karşılaştık, biz konuşmak için durduk.

It was really nice chatting with you. - Seninle konuşmak güzeldi.

konuşma
word

I want to have a word with you. - Seninle konuşmak istiyorum.

When you speak Shanghainese with your mum, I only understand a few words, so I can't join in the conversation. - Annenle Şangayca konuştuğun zaman sadece çok az kelime anlayabiliyorum, bu yüzden de konuşmaya katılamayacağım.

konuşma
talk, lecture, public speech
konuşma
{i} discourse

In their discourse after dinner, they talked about politics. - Yemekten sonraki konuşmalarında, onlar politikadan bahsettiler.

konuşma
{s} spoken

Yuko has never spoken with a foreigner. - Yuko bir yabancı ile asla konuşmadı.

You get rusty if you haven't spoken English for a long time. - Eğer uzun süre İngilizce konuşmadıysan, körelirsin.

konuşma
colloquium
konuşma
colloquy
konuşma
address

The President made an address to the nation. - Başkan ulusa sesleniş konuşması yaptı.

The opening address was a success. - Açılış konuşması bir başarıydı.

konuş
speak

John can't speak French well. - John, Fransızcayı iyi konuşamıyor.

Frankly speaking, he is untrustworthy. - Açıkça konuşmak gerekirse, o güvenilmez biri.

konuş
{f} spoke

It isn't a surprise that English is the world's most spoken language. - Hiç şüphe yok ki İngilizce dünyada en çok konuşulan dildir.

In Papua New Guinea, there are 850 different languages spoken by Papuans. - Papua Yeni Gine'de, Papualılar tarafından konuşulan 850 farklı dil vardır.

konuş
{f} commune
konuşma
commune
konuş
(Tıp) conus
konuşma
call

I need to make a telephone call. - Benim bir telefon konuşması yapmam gerekiyor.

Tom makes about fifty phone calls a day. - Tom bir günde yaklaşık elli telefon konuşması yapar.

konuşma
concourse
konuş
talk to

I want to talk to your uncle. - Amcanla konuşmak istiyorum.

She tends to talk too much. - Çok konuşmaya eğilimlidir.

konuş
{f} talk

John was in such a hurry that he had no time for talking. - John o kadar telaşlıydı ki konuşmaya vakti yoktu.

Don't talk with your mouth full. - Ağzın doluyken konuşma.

konuş
commune with
konuş
spoke out
konuş
speak out

You can speak out freely here. - Sen burada özgürce konuşabilirsin.

You must speak out against injustice. - Haksızlığa karşı yüksek sesle konuşmalısın.

konuş
{f} spoken

In Papua New Guinea, there are 850 different languages spoken by Papuans. - Papua Yeni Gine'de, Papualılar tarafından konuşulan 850 farklı dil vardır.

It isn't a surprise that English is the world's most spoken language. - Hiç şüphe yok ki İngilizce dünyada en çok konuşulan dildir.

konuş
spoke to
konuş
speak to

She doesn't speak to me. - O benimle konuşmuyor.

May I speak to Pedro? - Pedro ile konuşabilir miyim?

konuş
spoken out
konuş
{f} tongue

Do not fear the heavens and the earth, but be afraid of hearing a person from Wenzhou speak in their local tongue. - Göklerden ve yerden korkmayın fakat Wenzhou'lu bir kişinin kendi dilini konuştuğunu duymaktan korkun.

By the look in his eye I could tell that he was speaking tongue in cheek. - Onun gözündeki bakışına göre onun şaka yollu konuştuğunu söyleyebilirdim.

konuş
{f} talked

We always talked about a lot of things after school. - Biz okuldan sonra her zaman birçok şey hakkında konuştuk.

They talked during the movie. - Film sırasında konuştular.

konuş
{f} talking

Who were you talking with? - Kiminle konuşuyordun?

What're you talking about? - Ne hakkında konuşuyorsun?

konuş
spoken to
konuş
{f} speaking

Speaking English is not easy. - İngilizce konuşmak kolay değildir.

I'm not very good at speaking Arabic. - Çok iyi Arapça konuşamıyorum.

konuşma
interlocution
konuşma
{i} causerie
konuşma
spiel
konuş
discourse

In their discourse after dinner, they talked about politics. - Yemekten sonraki konuşmalarında, onlar politikadan bahsettiler.

konuşma
colloquialisms
konuş
placing, arrangement
konuş
(Askeriye) disposition, deployment
konuş
geol. location
konuş
intercede
konuş
converse

Passengers shall not converse with the driver while the bus is in motion. - Otobüs hareket halindeyken yolcular şoförle konuşmamalıdır.

I need someone with whom I can converse. - Konuşabileceğim birine ihtiyacım var.

konuşma
delivery
konuşma
allocution
konuşma
speaking; talk; lecture; speech; conversation
konuşma
conversation; discussion
konuşma
utterance
konuşma
harangue
konuşma
oration
Turkish - Turkish

Definition of konuşmalar in Turkish Turkish dictionary

Konuşma
laf
Konuşma
(Hukuk) MÜKALEME
Konuşma
mübahase
Konuşma
tezekkür
konuş
Konma işi veya biçimi
konuş
Konum
konuş
Bütün imkânlar göz önünde tutularak kara, hava ve deniz birliklerinin yerleştirilmesi biçimi
konuşma
Görüşme, danışma, müzakere
konuşma
Konuşmak işi
konuşma
Dinleyicilere bilim, sanat, edebiyat gibi bir konuda bilgi vermek için yapılan konuşma, konferans
konuşma
Konuşmak işi: "Gecenin sessizliğini bozan bu gürültülü konuşmaların uğultusu yukarı katlara genişleyerek, sağırlaşarak çıkmaya başladı."- M. Ş. Esendal
konuşma
Dinleyicilere bilim, sanat, edebiyat gibi bir konuda bilgi vermek için yapılan söyleşi, konferans: "Bu konuşmaya nihayet verirken okumak terbiyesinden bahsetmek lazımdır."- Y. K. Beyatlı