Kim Kardashian started a campaign against Turkey, so I never like her.
 - Kim Kardashian Türkiye karşıtı bir kampanya başlattı, bundan dolayı onu asla beğenmiyorum.
I am against this project.
 - Ben bu projeye karşıyım.
The exchange rate of the dollar versus the euro has declined.
 - Doların Avroya karşı kuru inişe geçti.
The candidate made wild accusations against his opponent.
 - Aday rakibi karşısında vahşi suçlamalar yaptı.
He doesn't stand a chance against his opponent.
 - Onun rakibine karşı bir şansı yok.
There is no evidence to the contrary.
 - Hiçbir karşıt kanıt yoktur.
They live in the house opposite to ours.
 - Bizim evin karşısındaki evde yaşarlar.
Their house is just opposite the bus stop.
 - Onların evi otobüs durağının tam karşısında.
They didn't accept the counterproposal.
 - Onlar karşı teklifi kabul etmediler.
He countered their proposal with a surprising suggestion.
 - O, onların teklifine şaşırtıcı bir öneri ile karşılık verdi.
Our feelings towards him are mixed.
 - Ona karşı duygularımız karışık.
They behave towards Muslims in a way in which a Muslim would never behave towards his enemy.
 - Onlar müslümanlara karşı bir müslümanın düşmanına karşı asla davranmadığı şekilde davranıyor.
I've met that girl before.
 - Daha önce o kızla karşılaştım.
I think I've met you before.
 - Seninle daha önce karşılaştığımı düşünüyorum.
To be quite honest with you, I disagree with that statement.
 - Sana karşı oldukça dürüst olmak gerekirse, o açıklamaya katılmıyorum.
You may disagree with and venture to question me, but remember, the feeling's mutual.
 - Sen katılmayabilirsin ve beni sorgulamaya cesaret edebilirsin ama hatırla, duygu karşılıklıdır.
Let's compare the translation with the original.
 - Çeviriyi orijinali ile karşılaştıralım.
One problem translators face is that sometimes the source document is poorly written.
 - Çevirmenlerin karşılaştığı bir sorun kaynak belgenin kötü yazılmasıdır.
In contrast to yesterday, it isn't hot at all today.
 - Düne karşın,bugün hiç sıcak değil.
I'm sorry, but I am opposed to this project.
 - Üzgünüm, ama bu projeye karşıyım.
I'm opposed to what he said.
 - Onun söylediğine karşıyım.
My university friend is against terror.
 - Üniversite arkadaşım terör karşıtı.
Kim Kardashian started a campaign against Turkey, so I never like her.
 - Kim Kardashian Türkiye karşıtı bir kampanya başlattı, bundan dolayı onu asla beğenmiyorum.
The anti-smoking law is just, in my opinion.
 - Bence, sigara karşıtı yasa makul.
In Germany today, anti-violence rallies took place in several cities, including one near Hamburg where three Turks were killed in an arson attack on Monday.
 - Bugün Almanya'da, Pazartesi günü kundaklamada üç Türk'ün öldürüldüğü Hamburg'un yakınında bir yer de dahil birçok şehirde şiddet karşıtı mitingler gerçekleşti.
In contrast to yesterday, it isn't hot at all today.
 - Düne karşın,bugün hiç sıcak değil.
When meeting a person for the first time, keep the conversation light.
 - Biriyle ilk defa karşılaştığında,konuşmayı hafif sürdür.
All human beings are born free and equal in dignity and rights. They are endowed with reason and conscience and should act towards one another in a spirit of brotherhood.
 - Tüm insanlar özgür, şeref ve haklar bakımından eşit doğar. Akıl ve vicdana sahiplerdir ve birbirlerine karşı kardeşlik ruhuyla hareket etmelidir.
The soldiers were disaffected toward the government.
 - Askerler hükümete karşı hoşnut değillerdi.
In contrast to yesterday, it isn't hot at all today.
 - Düne karşın,bugün hiç sıcak değil.
The affluence of the United States is often contrasted with the poverty of undeveloped countries.
 - ABD'nin zenginliği genellikle gelişmemiş ülkelerin fakirliği ile karşılaştırılır.
When meeting a person for the first time, keep the conversation light.
 - Biriyle ilk defa karşılaştığında,konuşmayı hafif sürdür.
Everyone, without any discrimination, has the right to equal pay for equal work.
 - Herkesin, hiçbir fark gözetilmeksizin, eşit iş karşılığında eşit ücrete hakkı vardır.
The controversial proposal has caused an intense war of words between the two opposing parties.
 - Tartışmalı öneri, iki karşıt parti arasında yoğun bir söz savaşına neden oldu.
They are strongly opposing my proposal.
 - Onlar benim önerime kuvvetle karşı çıkıyorlar.
Tom is facing a few serious problems.
 - Tom birkaç ciddi sorunla karşı karşıya.
I'm facing that problem, myself.
 - Ben bizzat o sorunla karşı karşıyayım.
He's opposed to racial discrimination.
 - O, ırksal ayrımcılığa karşı çıktı.
We opposed his plan to build a new road.
 - Biz onun yeni bir yol yapma planına karşı çıktık.
I met with my teacher in the theater.
 - Tiyatroda öğretmenimle karşılaştım.
People should be honest with one another.
 - İnsanlar birbirlerine karşı dürüst olmalı.