Kim Kardashian started a campaign against Turkey, so I never like her.
 - Kim Kardashian Türkiye karşıtı bir kampanya başlattı, bundan dolayı onu asla beğenmiyorum.
If God is with us, then who can be against us?
 - Eğer Allah bizimleyse, sonra kim bize karşı çıkabilir?
The exchange rate of the dollar versus the euro has declined.
 - Doların Avroya karşı kuru inişe geçti.
Opponents say genetically engineered crops can cross-pollinate and damage other crops.
 - Karşıtlar genetik mühendisliği bitkilerin çapraz döllenme yapabileceğini ve diğer bitkilere zarar verebileceğini söylüyorlar.
Lincoln welcomed his old political opponent.
 - Lincoln eski siyasi rakibini karşıladı.
There is no evidence to the contrary.
 - Hiçbir karşıt kanıt yoktur.
Whose house is opposite to yours?
 - Kimin evi seninkinin karşısında?
Their house is just opposite the bus stop.
 - Onların evi otobüs durağının tam karşısında.
He countered their proposal with a surprising suggestion.
 - O, onların teklifine şaşırtıcı bir öneri ile karşılık verdi.
The policeman discovered counterevidence.
 - Polis karşı delili keşfetti.
They behave towards Muslims in a way in which no Muslim would behave towards an unbeliever.
 - Onlar müslümanlara hiçbir müslümanın kâfire karşı davranmadığı şekilde davranıyorlar.
My attitude towards him changed.
 - Ona karşı tavrım değişti.
I think I've met you before.
 - Seninle daha önce karşılaştığımı düşünüyorum.
Before meeting him, Pizzaro hid many of his men and guns near the town.
 - Onunla karşılaşmadan önce, Pizzaro adamlarının ve silahlarının çoğunu kasaba yakınında sakladı.
To be quite honest with you, I disagree with that statement.
 - Sana karşı oldukça dürüst olmak gerekirse, o açıklamaya katılmıyorum.
You may disagree with and venture to question me, but remember, the feeling's mutual.
 - Sen katılmayabilirsin ve beni sorgulamaya cesaret edebilirsin ama hatırla, duygu karşılıklıdır.
Compare your translation with the one on the blackboard.
 - Çevirini tahtada olanla karşılaştır.
Compare the translation with the original.
 - Çeviriyi orijinali ile karşılaştırın.
In contrast to yesterday, it isn't hot at all today.
 - Düne karşın,bugün hiç sıcak değil.
He's opposed to racial discrimination.
 - Irksal ayrımcılığa karşı çıktı.
I'm opposed to what he said.
 - Onun söylediğine karşıyım.
I am against this project.
 - Ben bu projeye karşıyım.
You should save some money against a rainy day.
 - Sıkıntılı günlere karşı biraz para biriktirmelisiniz.
Many people don't realize that antibiotics are ineffective against viruses.
 - Birçok kişi antibiyotiklerin virüslere karşı yararsız olduklarının farkında değiller.
Many people don't realize that antibiotics are ineffective against viral diseases.
 - Birçok kişi antibiyotiklerin virüs kaynaklı hastalıklara karşı etkisiz olduklarının farkında değil.
I contended against falsehood.
 - Sahteciliğe karşı savaştım.
In contrast to yesterday, it isn't hot at all today.
 - Düne karşın,bugün hiç sıcak değil.
The soldiers were disaffected toward the government.
 - Askerler hükümete karşı hoşnut değillerdi.
They behave towards Muslims in a way in which a Muslim would never behave towards his enemy.
 - Onlar müslümanlara karşı bir müslümanın düşmanına karşı asla davranmadığı şekilde davranıyor.
As far as Bob is concerned, anything goes. By contrast, Jane is very cautious.
 - Bob'a kalırsa, bir şey dönüyor. Buna karşılık, Jane çok dikkatli.
Never contradict your elders.
 - Asla büyüklerinize karşı söz söylemeyin.
When meeting a person for the first time, keep the conversation light.
 - Biriyle ilk defa karşılaştığında,konuşmayı hafif sürdür.
Everyone, without any discrimination, has the right to equal pay for equal work.
 - Herkesin, hiçbir fark gözetilmeksizin, eşit iş karşılığında eşit ücrete hakkı vardır.
He joined the opposing team.
 - O, karşı takıma katıldı.
I am willing to go on record as opposing nuclear tests.
 - Nükleer testlere karşı açıklamaya hazırım.
Tom is facing a few serious problems.
 - Tom birkaç ciddi sorunla karşı karşıya.
Tom is facing a challenge.
 - Tom bir meydan okuma ile karşı karşıya.
He's opposed to racial discrimination.
 - Irksal ayrımcılığa karşı çıktı.
I'm sorry, but I am opposed to this project.
 - Üzgünüm, ama bu projeye karşıyım.
I met with my teacher in the theater.
 - Tiyatroda öğretmenimle karşılaştım.
All human beings are born free and equal in dignity and rights. They are endowed with reason and conscience and should act towards one another in a spirit of brotherhood.
 - Tüm insanlar özgür, şeref ve haklar bakımından eşit doğar. Akıl ve vicdana sahiplerdir ve birbirlerine karşı kardeşlik ruhuyla hareket etmelidir.