Laura Ingalls grew up on the prairie.
 - Laura Ingalls kırda büyüdü.
There were six sheep in the field.
 - Kırsalda altı koyun vardı.
A herd of friesian cattle graze in a field in British countryside.
 - Siyah alaca sığır sürüsü İngiliz kırsalında bir tarlada otlar.
They lived in the countryside during the war.
 - Savaş sırasında kırsalda yaşadılar.
Every summer I go to the countryside.
 - Her yaz kırsala giderim.
Jack hid the dish he had broken, but his little sister told on him.
 - Jack kırdığı tabağı sakladı fakat küçük kız kardeşi onu gammazladı.
He broke his leg skiing.
 - Kayak yaparken bacağını kırdı.
I broke my wrist when I fell on it.
 - Üzerine düştüğümde bileğimi kırdım.
She fell down and broke her left leg.
 - Düştü ve sol bacağını kırdı.
The field is full of wild flowers.
 - Tarla kır çiçekleriyle dolu.
I like studying wild flowers.
 - Kır çiçeklerini öğrenmeyi seviyorum.
Feeling tired after his walk in the country, he took a nap.
 - Kırsaldaki yürüyüşünden sonra yorgun hissettiği için şekerleme yaptı.
Why do you think Tom prefers living in the country?
 - Tom'un niçin kırsal alanda yaşamayı tercih ettiğini düşünüyorsun?
I saw the girls pick the wild flowers.
 - Kızların kır çiçekleri topladığını gördüm.
Barsoom was the biggest Martian town. It had the fanciest saloon. It was the Wild, Wild Red.
 - Barsoom en büyük Mars kentiydi. En süslü salona sahipti. Orası Vahşi, Vahşi Kırmızıydı.
Feeling tired after his walk in the country, he took a nap.
 - Kırsaldaki yürüyüşünden sonra yorgun hissettiği için şekerleme yaptı.
Every summer I go to the countryside.
 - Her yaz kırsala giderim.
Tom looks forward to his lunchtime run, to break up the monotony of his working day.
 - Çalışma günü monotonluğunu kırmak için Tom öğle vakti koşusuna can atıyor.
This window has been broken for a month.
 - Bu pencere bir aydır kırıktır.
He got a broken jaw and lost some teeth.
 - Kırık bir çenesi var ve birkaç dişini kaybetti.
That boy often breaks our windows with a ball.
 - Şu çocuk sık sık bir top ile pencerelerimizi kırıyor.
The last straw breaks the camel's back.
 - Devenin belini kıran son saman çöpü.
The boy admitted breaking the window.
 - Çocuk pencereyi kırdığını kabul etti.
This robot can hold an egg without breaking it.
 - Bu robot yumurtayı kırmadan tutabilir.
Tom's self-confidence was shattered after his boss dressed him down in front of his workmates.
 - Tom'un öz güveni, patronu iş arkadaşlarının yanında kendisini haşlayınca kırıldı.
Tom's self-confidence was shattered after his boss dressed him down in front of his workmates.
 - Tom'un öz güveni, patronu iş arkadaşlarının yanında kendisini haşlayınca kırıldı.
Young plants should be protected in frosty weather.
 - Genç bitkiler kırağılı havadan korunmalıdır.
Tom was wearing a gray suit with a red tie.
 - Tom kırmızı kravatla gri bir takım elbise giyiyordu.
Gray goes well with red.
 - Gri, kırmızı ile iyi gider.
The bamboo bent but did not break.
 - Bambu eğildi ama kırılmadı.
Tom and Mary picked some wildflowers by the river.
 - Tom ve Mary nehrin yanında birkaç kır çiçeği topladı.