Laura Ingalls grew up on the prairie.
 - Laura Ingalls kırda büyüdü.
The field is full of wild flowers.
 - Tarla kır çiçekleriyle dolu.
I feel like dancing in the fields.
 - Canım kırlarda dans etmek istiyor.
Every summer I go to the countryside.
 - Her yaz kırsala giderim.
They lived in the countryside during the war.
 - Savaş sırasında kırsalda yaşadılar.
This window has been broken for a month.
 - Bu pencere bir aydır kırıktır.
Jack hid the dish he had broken, but his little sister told on him.
 - Jack kırdığı tabağı sakladı fakat küçük kız kardeşi onu gammazladı.
She fell down and broke her left leg.
 - Düştü ve sol bacağını kırdı.
I broke my wrist when I fell on it.
 - Üzerine düştüğümde bileğimi kırdım.
I saw the girls pick the wild flowers.
 - Kızların kır çiçekleri topladığını gördüm.
I like studying wild flowers.
 - Kır çiçeklerini öğrenmeyi seviyorum.
Every summer I go to the countryside.
 - Her yaz kırsala giderim.
Tom and Mary took a long walk through the countryside.
 - Tom ve Mary kırlarda uzun bir yürüyüş yaptılar.
Barsoom was the biggest Martian town. It had the fanciest saloon. It was the Wild, Wild Red.
 - Barsoom en büyük Mars kentiydi. En süslü salona sahipti. Orası Vahşi, Vahşi Kırmızıydı.
I saw the girls pick the wild flowers.
 - Kızların kır çiçekleri topladığını gördüm.
Every summer I go to the countryside.
 - Her yaz kırsala giderim.
Feeling tired after his walk in the country, he took a nap.
 - Kırsaldaki yürüyüşünden sonra yorgun hissettiği için şekerleme yaptı.
Tom looks forward to his lunchtime run, to break up the monotony of his working day.
 - Çalışma günü monotonluğunu kırmak için Tom öğle vakti koşusuna can atıyor.
He got a broken jaw and lost some teeth.
 - Kırık bir çenesi var ve birkaç dişini kaybetti.
She is responsible for this broken window.
 - Bu kırık pencereden o sorumludur.
The last straw breaks the camel's back.
 - Devenin belini kıran son saman çöpü.
Art breaks the monotony of our life.
 - Sanat hayatın monotonluğu kırar.
The boy admitted breaking the window.
 - Çocuk pencereyi kırdığını kabul etti.
This robot can hold an egg without breaking it.
 - Bu robot yumurtayı kırmadan tutabilir.
Tom's self-confidence was shattered after his boss dressed him down in front of his workmates.
 - Tom'un öz güveni, patronu iş arkadaşlarının yanında kendisini haşlayınca kırıldı.
Tom's self-confidence was shattered after his boss dressed him down in front of his workmates.
 - Tom'un öz güveni, patronu iş arkadaşlarının yanında kendisini haşlayınca kırıldı.
Young plants should be protected in frosty weather.
 - Genç bitkiler kırağılı havadan korunmalıdır.
Tom was wearing a gray suit with a red tie.
 - Tom kırmızı kravatla gri bir takım elbise giyiyordu.
Gray goes well with red.
 - Gri, kırmızı ile iyi gider.
The bamboo bent but did not break.
 - Bambu eğildi ama kırılmadı.
Tom and Mary picked some wildflowers by the river.
 - Tom ve Mary nehrin yanında birkaç kır çiçeği topladı.