We convinced him with our skillful arguments and supporting evidence.
He was convinced he was a great singer, statements of others to the contrary.
Atheism isn't a religious belief.
 - Ateizm dinî bir inanç değildir.
It is a prevalent belief, according to a nationwide poll in the United States, that Muslims are linked with terrorism.
 - ABD'de ülke çapındaki bir ankete göre Müslümanların terörle bağlantılı olduğu yaygın bir inançtır.
I like him, but at the same time I don't really trust him.
 - Ondan hoşlanıyorum fakat aynı zamanda ona gerçekten inanmıyorum.
He doesn't altogether trust me.
 - O bana tamamen inanmaz.
Tom certainly believes Mary is faithful.
 - Tom kesinlikle Mary'nin sadık olduğuna inanıyor.
Unlike his sister, he has retained the religious faith his parents brought him up in.
 - Kız kardeşinin aksine, o, ebeveynlerinin ona verdiği dini inancı korudu.
He has good grounds for believing that.
 - Ona inanmak için onun iyi dayanakları var.
They say that seeing is believing.
 - Onlar görmek inanmaktır diyorlar.
It is believed that whales have their own language.
 - Balinaların kendi diline sahip olduklarına inanılmaktadır.
In my childhood, I believed in Santa Claus.
 - Çocukluğumda Noel Baba'ya inandım.
We believe in Buddhism.
 - Budizm'de inanıyoruz.
It is stupid of you to believe in him.
 - Ona inanman aptallıktır.
Tom seems to be unwilling to believe that Mary was the one who stole his credit cards.
 - Tom onun kredi kartlarını çalanın Mary olduğuna inanmak için isteksiz görünüyor.
Even people who don't believe in the Catholic church venerate the Pope as a symbolic leader.
 - Katolik kilisesine inanmayan insanlar bile Papa'ya sembolik bir lider olarak saygı duyuyorlar.
He didn't believe Ben's words.
 - O, Ben'in sözlerine inanmadı.