Bu yol sizi oraya götürür.
 - This road leads you there.
Oraya gitmeye çok hevesli.
 - He is very eager to go there.
Yıllar önce orada bir kale vardı.
 - There was a castle here many years ago.
O, kahvaltısını sık sık orada yer.
 - He often eats breakfast there.
Şurada kitap okuyan adam benim babam.
 - The man reading a book over there is my father.
Parkta kuşlar burada şurada ötüyorlar.
 - Birds are singing here and there in the park.
O yerde birçok insan kalıntısı vardı.
 - There were a lot of human remains in that place.
Evimin arkasında bir kilise var.
 - There is a church at the back of my house.
İnternette Tatar dilinde çok az site vardır.
 - There are few sites in the Tatar language on the Internet.
O konuda Tom'un yapabileceği hiçbir şey yok.
 - There's nothing that Tom can do about that.
O konuda hiçbir şüphe yok.
 - There's no doubt about it.
O, oradaki erkek çocuktan daha yaşlıdır.
 - He is older than the boy who is over there.
O, oradaki kuleyi işaret etti.
 - He pointed to the tower over there.
Her işte bir hayır vardır!
 - There is a silver lining to every dark cloud!
İşten sonra bir parti var.
 - There's a party after work.
Yarın Kaşgar'a ya da oralarda bir yere varabilirim.
 - I might arrive in Kashgar or somewhere thereabouts tomorrow.
Oralarda bir yerde bir zımba göremiyor musun?
 - Can't you see a stapler somewhere around there?
Bunu bana yanıtla. Onu orada gördün mü?
 - Answer me this. Did you see her there?
Oh, buyur bakalım. Gördün mü? Tam olacağını söylediğim gibi oldu. Şimdi git ambulans çağır.
 - Oh, there you go. See? It happened exactly like I said it would. Now go call the ambulance.
Orayı seveceğini düşünüyorum.
 - I think you'd like it there.
Hazine için orayı burayı kazdılar.
 - They dug here and there for treasure.