Affedersiniz, yakında bir tuvalet var mı?
 - Excuse me, is there a toilet nearby?
Yakın bir gelecekteki senin ziyaretini gerçekten dört gözle bekliyorum.
 - I really look forward to your visit in the near future.
Yakınlardaki küçük bir kasabada yaşıyordu.
 - He lived in a small town nearby.
Yakınlarda ucuz bir otel biliyor musunuz?
 - Would you know a cheap hotel in the near?
Yoldan geçerken az kalsın araba çarpıyordu.
 - He was nearly hit by the car while crossing the street.
Yolumu nehir civarında kaybettim.
 - It was near the river that I lost my way.
Şişmiş lenf düğümleri genellikle enfeksiyon, tümör ya da iltihap barındıran bölgelerin civarında olur.
 - Swollen lymph nodes are usually found near the site of an infection, tumour, or inflammation.
Bu ev yakında, iki yatak odası ve bir oturma odası var, ve dekorasyonu kötü değil; ayda 1500.
 - This house is nearby, it has two bedrooms and a living room, and the decoration isn't bad; it's 1500 a month.
Kasabada veya kasabanın yakınında bir veya iki büyük fabrika kurulduysa, insanlar iş bulmaya gider, ve yakında bir endüstriyel alan büyümeye başlar.
 - After one or two large factories have been built in or near a town, people come to find work, and soon an industrial area begins to develop.
İstasyona geri dönüş uzun bir yol olmasına rağmen, eski vagon yavaş yavaş yaklaştı.
 - Although it was a long way back to the station, little by little the old wagon drew near.
Bana yaklaşma, soğuk almışım.
 - Don't come near me. I have a cold.
Buranın yakınında iyi bir Tayland restoranı var.
 - There's a nice Thai restaurant near here.
Dün ben Denizli'ye gittim ve kümesin yakınında bir horoz gördüm.
 - Yesterday I went to Denizli and I saw a rooster near the coop.
O kaydı ve neredeyse düşecekti.
 - He slipped and nearly fell.
Neredeyse boğuluyordum.
 - I came near to being drowned.
Araba frenleri sıkıştığında neredeyse bir kaza yapıyorduk.
 - We nearly had an accident when the car brakes jammed.
Hemen hemen hiç yakın dostu yoktur.
 - She has nearly no close friends.
Amerika'da, benim programım hemen hemen her gün farklı ve benzersizdir.
 - In America, my schedule is different and unique nearly every day.