Tom has a long history of getting into trouble.
- Tom'un başını belaya sokmakla ilgili uzun bir geçmişi var.
Our company has a long, long history.
- Firmamızın uzun, uzun bir geçmişi var.
The past can only be known, not changed. The future can only be changed, not known.
- Geçmiş sadece bilinir, değişmez. Gelecek ise sadece değişir, bilinmez.
It is considered impossible to travel back to the past.
- Zamanda geçmişe seyahat etmenin imkansız olduğu düşünülüyor.
No cultural background is necessary to understand art.
- Hiçbir kültürel geçmiş, sanatı anlamak için gerekli değildir.
She always prides herself on her academic background.
- O, hep akademik geçmişiyle övünür.
No previous experience is required.
- Geçmiş deneyim gerekli değil.
In former days, men sold themselves to the Devil to acquire magical powers. Nowadays they acquire those powers from science, and find themselves compelled to become devils.
- Geçmişte insanlar sihirli güçler kazanmak için kendilerini şeytana satarlardı. Şimdilerde bu güçleri bilimden kazanıyorlar ve kendilerini şeytanlaşmak zorunda buluyorlar.
I must've passed out.
- Kendimden geçmiş olmalıyım.
He can not have passed the exam.
- O, sınavı geçmiş olamaz.
The summer had gone before I knew it.
- Ben tanımadan önce yaz geçmişti.
Tom was only gone for fifteen minutes.
- Tom sadece on beş dakika kendinden geçmişti.
No one can bring back a bygone era.
- Kimse geçmiş dönemi geri getiremez.
Let's let bygones be bygones.
- Bırak geçmişte kalsın.
Days turned into weeks, weeks turned into months and, before we knew it, another year had passed.
- Günler haftaları, haftalar ayları kovaladı ve biz ne olduğunun farkına bile varmadan başka bir yıl daha geçmiş oldu.
My grandparents were German, and the language has been passed down to me and my brother.
- Büyükbaba ve büyükannelerim Almandı ve dil bana ve erkek kardeşime geçmiş oldu.
Sometimes Tom uses the preterite incorrectly.
- Bazen Tom geçmiş zamanı yanlış kullanıyor.