At last a good idea struck me.
- Sonunda aklıma güzel bir fikir geldi.
I am surprised that she refused such a good offer.
- Onun böyle güzel bir teklifi reddetmesine şaşırdım.
What a lovely surprise!
- Ne güzel bir sürpriz!
We had a lovely meal.
- Biz güzel bir yemek yedik.
It is very pleasant to cross the ocean by ship.
- Gemi ile okyanusu geçmek çok güzel.
It was hard for me to act pleasantly to others.
- Başkalarına güzel bir şekilde davranmak benim için çok zordu.
I am more beautiful than you.
- Ben senden daha güzelim.
Nagasaki, where I was born, is a beautiful port city.
- Doğduğum yer olan Nagasaki, güzel bir liman kentidir.
I found at my elbow a pretty girl.
- Yanı başımda güzel bir kız buldum.
She sang pretty well.
- O oldukça güzel söyledi.
What a nice surprise!
- Ne güzel bir sürpriz!
It must be nice to have friends in high places.
- Yüksek yerlerde arkadaşlara sahip olmak güzel olmalı.
The island has a fine harbor.
- Adanın güzel bir limanı var.
She is studying fine art at school.
- Okulda güzel sanatlar okuyor.
Mary is smarter than Jane who is prettier than Susan.
- Mary Susan'dan daha güzel olan Jane'den daha akıllı.
She's smarter than Mary, but not as beautiful.
- O, Mary'den daha akıllı fakat onun kadar güzel değil.
Words cannot express the beauty of the scene.
- Kelimeler manzaranın güzelliğini ifade edemez.
How about spending an elegant and blissful time at a beauty salon?
- Bir güzellik salonunda hoş ve mutlu bir zaman geçirmeye ne dersin?
It is likely to be fine tomorrow.
- Yarın hava muhtemelen güzel olacak.
A very handsome prince met an exceptionally beautiful princess.
- Çok yakışıklı bir prens istisnai güzel bir prensesle tanıştı.
He had handsome dark eyes with long lashes.
- Onun uzun kirpikli güzel koyu gözleri vardı.
The actress was dressed beautifully.
- Aktris güzel giyinmişti.
She played the piano beautifully.
- O, güzelce piyano çaldı.
She sang pretty well.
- O oldukça güzel söyledi.
Switzerland is a very beautiful country and well worth visiting.
- İsviçre, çok güzel bir ülkedir ve ziyaret edilmeye değerdir.
I advised the shy young man to declare his love for the beautiful girl.
- Ben, utangaç genç adama güzel kıza aşkını ilan etmesini tavsiye ettim.
What should we do to protect the beautiful earth from pollution?
- Güzel dünyayı kirlilikten korumak için ne yapmalıyız?
Tom was nicely dressed.
- Tom güzel giyinmişti.
Tom's creative thinking nicely complemented Mary's organizational talents.
- Tom'un yaratıcı düşüncesi Mary'nin örgütsel yeteneklerini güzelce tamamladı.
I can't help but feel like the ending of Breaking Bad was ridiculously rushed, still an amazing show but it could've been better.
- Kendimi Breaking Bad'in sonunun gülünç bir şekilde aceleye getirildiğini düşünmekten alıkoyamıyorum - yine de çok güzel bir dizi ama daha iyi olabilirdi.
One of the nice things about being bald is that you never have a bad hair day.
- Kel olmakla ilgili güzel şeylerden biri, asla kötü bir saçlı bir gününün olmamasıdır.
Jane is fat and rude, and smokes too much. However, Ken thinks she's lovely and charming. That's why they say love is blind.
- Jane şişman ve kaba ve çok sigara içiyor. Fakat, Ken onun güzel ve çekici olduğunu düşünüyor. Aşkın gözü kördür demelerinin nedeni bu.
Fifth Avenue is an elegant street.
- Beşinci sokak güzel bir sokaktır.
The Avenue of the Champs Elysées is very beautiful and very elegant.
- Şanzelize Caddesi çok güzel ve çok şıktır.
The most beautiful flowers have the sharpest thorns.
- En güzel çiçeklerin en keskin dikenleri vardır.
A pretty girl like you will definitely be noticed.
- Senin gibi güzel bir kız kesinlikle fark edilir.
Mary was definitely the prettiest girl at the party.
- Mary kesinlikle partide en güzel kızdı.
Mary is a good-looking woman.
- Mary güzel bir kadın.
That girl is good-looking.
- O kız güzel görünümlü.
She has beautiful rosy cheeks.
- Onun güzel al yanakları var.
Ice skating can be graceful and beautiful.
- Buz pateni zarif ve güzel olabilir.
She is beautiful, and what is more, very graceful.
- O güzel ve ayrıca çok zarif.
The sky promises fair weather.
- Gökyüzü güzel hava vaadediyor.
Life isn't fair, but it's still good.
- Yaşam adil değil ama hala güzel.
I have three beautiful granddaughters.
- Üç tane güzel kız torunum var.
I have bought an adorable doll for my granddaughter.
- Torunum için çok güzel bir bebek satın aldım.
She is stunningly good-looking.
- O şaşırtıcı bir şekilde güzeldir.
Mary is stunningly beautiful.
- Mary şaşırtıcı bir şekilde güzel.
She is very pretty, I mean, she is attractive and beautiful.
- O çok sevimlidir, yani, çekici ve güzeldir.
Mary isn't as beautiful as her sister, but she's still quite attractive.
- Mary kız kardeşi kadar güzel değil fakat hâlâ oldukça çekici.
She is getting prettier and prettier.
- Gittikçe güzelleşiyor.
You're definitely prettier than Mary.
- Kesinlikle Mary'den daha güzelsin.
This woman is very good looking.
- Bu kadın çok güzel görünüyor.
What did you think of Tom? He's got a nice voice. Just a nice voice? Well, his face is nothing special, right? Really! I think he's pretty good looking.
- Tom hakkında ne düşünüyorsun? Onun güzel bir sesi var. Sadece güzel bir ses mi? Pekala, onun yüzü özel bir şey değil, değil mi? Gerçekten mi! Sanırım o oldukça yakışıklı.
Mary looked like Belle from the Beauty and the Beast.
- Mary Güzel ve Çirkin'den Belle'ye benziyordu.
That flower smells sweet.
- O çiçek güzel kokuyor.
This flower smells sweet.
- Bu çiçek güzel kokuyor.
It is possible to launder language to make it more appealing and uplifting.
- Onu daha güzel ve çekici yapmak için dili aklamak mümkündür.
Attendance should be good provided the weather is favorable.
- Hava güzel olması koşuluyla, katılım iyi olmalı.