Take things a little more seriously.
- Eşyaları biraz daha ciddi bir şekilde al.
I found a box of Tom's things in the closet.
- Dolapta Tom'un eşyalarının bulunduğu bir kutu buldum.
These articles are not for sale.
- Bu eşyalar satılık değildir.
You bought these articles at too high a price.
- Bu eşyaları çok yüksek bir fiyata satın aldı.
I entrusted my property to the lawyer.
- Eşyamı avukata teslim ettim.
He buys and sells leather goods.
- O, deri eşyalar alır ve satar.
The police have been searching for the stolen goods for almost a month.
- Polis, neredeyse bir aydır çalınan eşyaları arıyor.
Tom was rummaging through some of his stuff when Mary walked into the room.
- Mary odaya girdiğinde Tom eşyalarından bazılarını karıştırıyordu.
It took me ages to pack up my stuff.
- Eşyaları paketlemek çok uzun sürdü.
Are these your things?
- Bunlar senin eşyaların mı?
Take things a little more seriously.
- Eşyaları biraz daha ciddi bir şekilde al.
There was hardly any furniture in the house.
- Evde, neredeyse hiç eşya yoktu.
I changed the arrangement of the furniture in my room.
- Odamdaki eşyaların yerlerini değiştirdim.
Brian left his belongings behind.
- Brian eşyalarını geride bıraktı.
Put your name on all your belongings.
- Bütün eşyalarınıza adınızı yazın.
The suspect had to lay all his personal effects on the table.
- Şüpheli tüm kişisel eşyalarını masaya koymak zorunda kaldı.
Are these your things?
- Bunlar senin eşyaların mı?
Please leave my things as they are.
- Lütfen eşyalarımı oldukları gibi bırakın.
He buys and sells leather goods.
- O, deri eşyalar alır ve satar.
Tom made leather goods.
- Tom deri eşyalar yaptı.
I want to recover my valuables.
- Ben değerli eşyalarımı kurtarmak istiyorum.
This safe is for keeping valuables.
- Bu kasa değerli eşyaları saklamak içindir.
They are all my personal belongings.
- Onların hepsi benim kişisel eşyalarım.
Are these all your belongings?
- Bütün bunlar kişisel eşyalarınız mı?
The suspect had to lay all his personal effects on the table.
- Şüpheli tüm kişisel eşyalarını masaya koymak zorunda kaldı.
May I leave my belongings on the bus?
- Kişisel eşyalarımı otobüste bırakabilir miyim?
Tom put all his belongings in a small suitcase.
- Tom tüm kişisel eşyalarını küçük bir valize koydu.