Mary had noted a distinct change in Tom's behavior and work habits.
- Mary, Tom'un davranış ve iş alışkanlıklarındaki belirgin değişimi farketmişti.
The baby needs a diaper change.
- Bebeğin bez değişimine ihtiyacı var.
Change alone is eternal, perpetual, immortal.
- Tek başına değişim, sürekli, sonsuz ve ölümsüzdür.
Since then, a great deal of change has occurred in Japan.
- O zamandan beri, Japonya'da büyük bir değişim oldu.
Everything is in flux.
- Her şey değişim halinde.
Jim stayed with us while he was in Japan as an exchange student.
- Jim değişim öğrencisi olarak Japonya'da bizimle kaldı.
Our school has accepted three Americans as exchange students.
- Okulumuz üç Abd'liyi değişim öğrencisi olarak kabul etti.