Onun çenesine yumruk attım.
- I punched him in the chin.
Onun çenesine vurdum.
- I hit him on the chin.
John o kadar telaşlıydı ki konuşmaya vakti yoktu.
- John was in such a hurry that he had no time for talking.
Ben insanların önünde konuşmayı sevmiyorum.
- I don't like talking in front of people.
Ne hakkında konuşuyorsun?
- What're you talking about?
Başkalarını rahatsız ettiklerini öğrendiklerinde yüksek sesle konuşuyorlardı..
- They are talking loudly when they know they are disturbing others.
Jim ile konuşan kız Mary'dir.
- The girl talking with Jim is Mary.
Fred'le konuşan çocuk Mike'dır.
- The boy talking with Fred is Mike.
Kiminle konuşuyordun?
- Who were you talking to?
Kütüphanede konuşmaya izin verilmiyor.
- Talking in the library is not allowed.
O, onunla konuşarak iyi bir zaman geçirdi.
- She had a good time talking with him.
Tom parti hakkında konuşarak sürprizi bozdu.
- Tom ruined the surprise by talking about the party.
Çinceyi iyi konuşmak zordur.
- It is difficult to speak Chinese well.
Benim hayalim, akıcı bir şekilde Çince konuşmak.
- My dream is to speak Chinese fluently.
I'm already able to write Chinese characters.
- I am already able to write Chinese characters.
I am already able to write Chinese characters.
- I'm already able to write Chinese characters.