My little sister and I used to play tag a lot. We would chase each other, and the one chasing would try to tag the one being chased and yell: You're it!
 - Küçük kız kardeşim ve ben çok fazla kovalamaca oynardık. Birbirimizi kovalardık ve kovalayan kişi kovalanana dokunmaya çalışır ve ona Sen ebesin! diye seslenirdi.
We don't know each other.
 - Biz birbirimizi tanımıyoruz.
Maria and Robert loved each other.
Alan Tate and I looked at one another for a while.
 - Alan Tate ve ben bir süre birbirimize baktık.
It is our duty to help one another.
 - Birbirimize yardım etmek bizim görevimizdir.
Japan and China differ from each other in many ways.
 - Japonya ve Çin, pek çok yönden birbirinden farklıdır.
These two lines cut across each other at right angles.
 - Bu iki çizgi birbirini dik açıyla kesmektedir.
Everything is interconnected.
 - Her şey birbirine bağlıdır.
Tatoeba is really multilingual. All the languages are interconnected.
 - Tatoeba gerçekten çok dilli. Bütün diller birbirine bağlıdır.