He lived in obscurity.
 - O, bilinmezlik içinde yaşadı.
A healthy man does not know the value of health.
 - Sağlıklı olan adam sağlığın değerini bilmez.
Do you know how to play chess?
 - Satranç oynamayı biliyor musun?
Everybody knew that she was being pushy.
 - Onun saldırgan olduğunu herkes biliyordu.
They knew they must fight together to defeat the common enemy.
 - Ortak düşmanı yenmek için birlikte dövüşmek zorunda olduklarını biliyorlardı.
Tom accused Mary of not knowing how to love or how to accept someone's love.
 - Tom Mary'yi sevmeyi ya da birinin aşkını kabul etmeyi bilmemekle suçladı.
Knowing is nothing, imagination is everything.
 - Bilmek bir şey değildir, hayal gücü her şeydir.
I invited Ken, Bill and Yumi.
 - Ken, Bill ve Yumi'yi davet ettim.
Ken can play the violin, not to mention the guitar.
 - Ken keman çalabilir, gitardan bahsetmeye bile gerek yok.
The past can only be known, not changed. The future can only be changed, not known.
 - Geçmiş sadece bilinir, değişmez. Gelecek ise sadece değişir, bilinmez.
Mr Hashimoto is known to everyone.
 - Bay Hashimoto herkes tarafından bilinir.