bi̇ti̇şi̇ği̇nde

listen to the pronunciation of bi̇ti̇şi̇ği̇nde
Turkish - English

Definition of bi̇ti̇şi̇ği̇nde in Turkish English dictionary

bitişik
contiguous

I just acquired some land that's contiguous to your farm. - Çiftliğinize bitişik bir arazi aldım.

Almost all implementations of virtual memory divide the virtual address space of an application program into pages; a page is a block of contiguous virtual memory addresses. - Hemen hemen tüm sanal bellek uygulamaları bir uygulama programının sanal adres alanını sayfalara böler; bir sayfa bitişik sanal bellek adreslerinden oluşan bir bloktur.

bitişik
adjacent

The gallbladder is found adjacent to the liver. - Safra kesesi karaciğere bitişik bulunur.

Please carry the chair into the adjacent room. - Lütfen sandalyeyi bitişik odaya taşı.

bitişik
neighbour

The next-door neighbour's guest is a guest who eats lots of persimmons. - Bitişik komşunun misafiri çok hurma yiyen bir misafirdir.

bitişik
attached
bitişik
contiguous, adjacent, joining, touching, next to; next-door; next-door house, neighbour
bitişik
adjacent, adjoining, neighboring, next; contiguous
bitişik
neighboring
bitişik
next

Tom pressed his ear against the wall to see if he could hear what his parents were discussing in the next room. - Tom, bitişik odadaki ebeveynlerinin ne konuştuğunu duyup duyamayacağını anlamak için kulağını duvara dayadı.

Tom thought he heard some voices in the next room. - Tom bitişik odadan bazı sesler duyduğunu söyledi.

bitişik
neighbor

Tom told Mary to go next door and see if the neighbors needed any help. - Tom Mary'ye bitişik komşuya gitmesini ve komşunun yardıma ihtiyacı olup olmadığını anlamasını söyledi.

We're next-door neighbors. - Biz bitişikteki komşuyuz.

bitişik
{s} close
bitişik
next to

Tom took a seat next to Mary. - Tom Mary'ye bitişik bir koltuk aldı.

An adult tooth came in right next to a baby tooth. - Bir bebek dişine bitişik bir yetişkin dişi geldi.

bitişik
near
bitişik
conjoint
bitişik
adjacent to
bitişik
(Dilbilim) contagious
bitişik
flank
bitişiğinde
beside
bitişiğinde
next to

There are daisies next to the steel building. - Çelik binanın bitişiğinde papatyalar var.

bitişik
next-door
bitişik
adjoining

Sitting at the adjoining table was a German-speaking couple. - Bitişik masada oturan, Almanca konuşan bir çiftti.

Tom looked into the adjoining bedroom. - Tom, bitişik yatak odasına baktı.

bitişik
conterminous
bitişik
next door

Tom doesn't get along with the man who lives next door. - Tom bitişikte yaşayan adamla geçinemiyor.

Does Mary live next door to the bus driver that worked with John? - Mary John'la çalışan otobüs sürücüsüne bitişik mi yaşıyor?

bitişik
abutting
bitişik
neighbour [Brit.]
bitişik
next-door neighbor; the house next door: O kız bitişikte oturuyor. That girl lives next door
bitişik
connected
bitişik
adjacent , contiguous
bitişik
juxtaposed to
bitişik
connate
bitişik
conjunct
bitişik
adjoined
bitişik
neighbouring [Brit.]
bitişik
(things) which are attached to each other, which have grown together: bitişik ikizler Siamese twins
bitişik
anent
bitişik
nextdoor
bitişik
{s} neighbouring
Turkish - Turkish

Definition of bi̇ti̇şi̇ği̇nde in Turkish Turkish dictionary

bitişik
Birbirine dokunacak kadar yakınlaşmış veya yan yana olan
bitişik
Yan, yandaki
bitişik
Yandaki ev, komşu: "Asıl yalıya bitişik bir binada idiler."- R. H. Karay
bitişik
Birbirine dokunacak kadar yakınlaşmış veya yan yana olan: "Mutfaktan bir yuvarlak gümüş tepsi içinde, cezveyi, fincanları, bitişik şeker ve kahve hokkasını getirdi."- A. İlhan
bitişik
Yan, yandaki: "Bitişik odada yatan hasta bakıcı gürültüden uyanarak yanımıza geldi."- R. N. Güntekin
bitişik
Yandaki ev, komşu
bitişik
(Osmanlı Dönemi) muttasıl