Meg didn't even look at me.
 - Meg bile bana bakmadı.
Look at that mountain which is covered with snow.
 - Karlarla örtülü şu dağa bak.
By the look in his eye I could tell that he was speaking tongue in cheek.
 - Onun gözündeki bakışına göre onun şaka yollu konuştuğunu söyleyebilirdim.
Look into that, would you?
 - Onun içine bak, ne dersin?
I'll look after the children while you go shopping.
 - Sen alışverişe giderken ben çocuklara bakarım.
Would you please look after my dog tomorrow?
 - Yarın köpeğime bakar mısın lütfen?
Look at that mountain which is covered with snow.
 - Karlarla örtülü şu dağa bak.
Many nights did he spend, looking up at the stars.
 - O birçok geceyi yıldızlara bakarak geçirdi.
Seen at a distance, the rock looked like a human face.
 - Uzaktan bakıldığında, kaya, bir insan yüzü gibi görünüyordu.
She looked her child in the face.
 - O, karşısındaki çocuğuna baktı.
Let me have a look at your video camera.
 - Video kamerana bir bakayım.