As a boy, I used to lie on my back on the grass and look at white clouds.
 - Çocukken çimin üstünde sırtüstü uzanır beyaz bulutlara bakardım.
Look at that mountain which is covered with snow.
 - Karlarla örtülü şu dağa bak.
By the look in his eye I could tell that he was speaking tongue in cheek.
 - Onun gözündeki bakışına göre onun şaka yollu konuştuğunu söyleyebilirdim.
Don't worry. He may look intimidating at first glance, but he's actually a very friendly person.
 - Endişelenme. İlk bakışta korkutucu gözükebilir, ama aslında çok arkadaş canlısı bir insandır.
I'll look after the children while you go shopping.
 - Sen alışverişe giderken ben çocuklara bakarım.
Would you please look after my dog tomorrow?
 - Yarın köpeğime bakar mısın lütfen?
Many nights did he spend, looking up at the stars.
 - O birçok geceyi yıldızlara bakarak geçirdi.
She looked at me and smiled.
 - O bana baktı ve gülümsedi.
She looked her child in the face.
 - O, karşısındaki çocuğuna baktı.
I'll never be able to look him in the face again.
 - Ben ona yüzüne karşı tekrar bakamayacağım.
Let me have a look at your video camera.
 - Video kamerana bir bakayım.