As a boy, I used to lie on my back on the grass and look at white clouds.
 - Çocukken çimin üstünde sırtüstü uzanır beyaz bulutlara bakardım.
Meg didn't even look at me.
 - Meg bile bana bakmadı.
Look in the phone book.
 - Telefon rehberine bakın.
Look into that, would you?
 - Onun içine bak, ne dersin?
She asked me to look after her baby in her absence.
 - Onun yokluğunda bebeğine bakmamı rica etti.
Would you please look after my dog tomorrow?
 - Yarın köpeğime bakar mısın lütfen?
She looked at me and smiled.
 - O bana baktı ve gülümsedi.
He looked at me and smiled.
 - O bana baktı ve gülümsedi.
She looked her child in the face.
 - O, karşısındaki çocuğuna baktı.
Seen at a distance, the rock looked like a human face.
 - Uzaktan bakıldığında, kaya, bir insan yüzü gibi görünüyordu.
Let me have a look at your video camera.
 - Video kamerana bir bakayım.