Meg didn't even look at me.
 - Meg bile bana bakmadı.
Look at this Japanese car.
 - Bu Japon arabasına bak.
Look into that, would you?
 - Onun içine bak, ne dersin?
By the look in his eye I could tell that he was speaking tongue in cheek.
 - Onun gözündeki bakışına göre onun şaka yollu konuştuğunu söyleyebilirdim.
Would you please look after my dog tomorrow?
 - Yarın köpeğime bakar mısın lütfen?
Lucy's mother told her to look after her younger sister.
 - Lucy'nin annesi ona küçük kız kardeşine bakmasını söyledi.
Many nights did he spend, looking up at the stars.
 - O birçok geceyi yıldızlara bakarak geçirdi.
He looked at me and smiled.
 - O bana baktı ve gülümsedi.
She has an absent look on her face.
 - Yüzünde dalgın bir bakışı vardı.
I'll never be able to look him in the face again.
 - Ben ona yüzüne karşı tekrar bakamayacağım.
Let me have a look at your video camera.
 - Video kamerana bir bakayım.