Meg didn't even look at me.
 - Meg bile bana bakmadı.
Look at that mountain which is covered with snow.
 - Karlarla örtülü şu dağa bak.
By the look in his eye I could tell that he was speaking tongue in cheek.
 - Onun gözündeki bakışına göre onun şaka yollu konuştuğunu söyleyebilirdim.
Look in the mirror, pal.
 - Aynaya bir bak dostum.
She asked me to look after her baby in her absence.
 - Onun yokluğunda bebeğine bakmamı rica etti.
Lucy's mother told her to look after her younger sister.
 - Lucy'nin annesi ona küçük kız kardeşine bakmasını söyledi.
Look at that mountain which is covered with snow.
 - Karlarla örtülü şu dağa bak.
Looking at your Facebook friends' photos is a waste of time.
 - Facebook'taki arkadaşlarının resimlerine bakmak vakit kaybıdır.
I'll never be able to look him in the face again.
 - Ben ona yüzüne karşı tekrar bakamayacağım.
She has an absent look on her face.
 - Yüzünde dalgın bir bakışı vardı.
Let me have a look at your video camera.
 - Video kamerana bir bakayım.