Whoever gets home first starts cooking the supper.
 - Eve ilk varan akşam yemeğini pişirmeye başlar.
School starts next Monday.
 - Gelecek Pazartesi okul başlar.
Morning worship begins at eleven o'clock.
 - Sabah ibadeti saat on birde başlar.
Charity begins at home.
 - Yardımseverlik evde başlar.
We talked about various topics.
 - Biz değişik başlıklarda konuştuk.
It's not a suitable topic for discussion.
 - Tartışma için uygun bir başlık değil.
I was beginning to lose my cool.
 - Soğuk kanlılığımı kaybetmeye başlıyordum.
Birth is, in a manner, the beginning of death.
 - Doğum,bir şekilde,ölümün başlangıcıdır.
Republican Party leaders criticized President Hayes.
 - Cumhuriyetçi Parti liderleri Başkan Hayes'i eleştirdi.
Republican Party leaders criticized President Hayes.
 - Cumhuriyetçi Parti liderleri Devlet Başkanı Hayes'i eleştirdiler.
It's best to wear a cap on your head during the cold Moscow winters.
 - Soğuk Moskova kışlarında kendi başına şapka takmak en iyisidir.
Lee Leffingwell is the head of the Austin City Council.
 - Lee Leffingwell, Austin Şehir Konseyi'nin başkanıdır.
The main islands of Japan are Hokkaido, Shikoku, Honshu and Kyushu.
 - Japonya'nın başlıca adaları Hokkaido, Shikoku, Honshu ve Kyushu'dur.
When to start is the main problem.
 - Asıl sorun ne zaman başlanacağıdır.
I'm going to lay you down in the green grass underneath that big old oak tree and then carve our initials into its trunk.
 - O büyük, ihtiyar meşe ağacının dibinde çimlere uzanıp, gövdesine adlarımızın baş harflerini kazıyacağım.
The couples carved their initials in oak trees.
 - Çiftler baş harflerini meşe ağaçlarına kazıdılar.
What heading does this come under?
 - Bu hangi başlığın altında toplanıyor?
The Prime Minister will hold a press conference tomorrow.
 - Başbakan yarın bir basın toplantısı düzenleyecek.
Mr Suzuki, who is a former Prime Minister, will be chairman of the committee.
 - Bay Suzuki, eski bir Başbakan, komitenin başkanı olacak.
The capital of Italy is Rome.
 - İtalya'nın başkenti Roma'dır.
Kinshasa is the capital city of the Democratic Republic of Congo.
 - Kinşasa, Kongo Demokratik Cumhuriyeti'nin başşehridir.
I ate the whole bag of potato chips by myself.
 - Bir torba patates cipsini tek başıma yedim.
If I start eating potato chips, I can't stop.
 - Patates cipsi yemeye başlarsam, duramam.
It's interesting to observe American politics, especially during a presidential election.
 - Amerikan siyasetini, özellikle başkanlık seçimi sırasında gözlemlemek ilginçtir.
I see no other course of action.
 - Başka bir hareket tarzı göremiyorum.
Do you have a course for beginners?
 - Yeni başlayanlar için bir kursunuz var mı?
Tom hadn't cleaned his keyboard for months, and it was clogged with dust, food particles, and God knows what else.
 - Tom aylardır klavyesini temizlememişti, ve o tozla, gıda parçalarıyla ve Allah bilir başka neyle dolmuştu.
The mayor presented him with the key to the city.
 - Belediye başkanı ona şehrin anahtarını sundu.
The mayor addressed the general public.
 - Belediye başkanı halka hitap etti.
The president granted a general pardon.
 - Başkan genel af ilan etti.
Apart from his parents, no one knows him very well.
 - Ebeveynlerinden başka hiç kimse onu çok iyi tanımıyor.
You'll get into trouble if your parents find out.
 - Ailen anlarsa başın belaya girer.
My glasses started to slip down my nose.
 - Gözlüğüm burnumdan aşağı kaymaya başladı.
Don't stick your nose into other people's business.
 - Başka insanların işine burnunu sokma!
The menopause is the permanent cessation of the ovaries' principal functions.
 - Menopoz, yumurtalıkların başlıca fonksiyonlarının kalıcı olarak durmasıdır.
The principal natural isotope of aluminium is aluminium-27.
 - Alüminyum'un başlıca doğal izotopu alüminyum-27'dir.
He bowed to me as he passed by.
 - O, geçerken beni başıyla selamladı.
Tom bowed his head in shame.
 - Tom utançla başını eğdi.
To protect your head, you need to wear a helmet.
 - Başınızı korumak için bir kask takmanız gerekir.
This movie is indeed a timeless masterpiece.
 - Bu film gerçekten ebedi bir başyapıt.
His masterpiece has not appeared yet.
 - Onun başyapıtı henüz görünmedi.
Nobody but John has heard of it.
 - John'dan başka hiç kimse onu duymadı.
Aside from him, nobody else came to the party.
 - Onun dışında, başka hiç kimse partiye gelmedi.
The primary cause of his failure is laziness.
 - Onun başarısızlığının ana nedeni tembelliktir.
Honesty is the primary reason for his success.
 - Dürüstlük onun başarısı için temel nedendir.
My grandfather nodded and smiled at me.
 - Büyükbabam başını salladı ve gülümsedi.
Sometimes my grandfather talks to himself when left alone.
 - Bazen büyük babam kendi başına bırakıldığında, kendi kendine konuşur.
The two premiers had nothing in common.
 - İki başbakanın ortak hiçbir şeyi yoktu.
The premier is likely to resign.
 - Başbakan muhtemelen istifa edecek.
Nobody listens to this music except nuts.
 - Delilerden başka kimse bu müziği dinlemez.
At first, I couldn't play the guitar.
 - En başta gitar çalamıyordum.
At first, they were all convinced he was innocent.
 - İlk başta, onların hepsi onun masum olduğuna ikna oldular.
The chief clerk is not a hardworking man, but gets ahead rapidly because he knows how to curry favor with his superiors.
 - Baş katip çalışkan bir adam değil fakat üstlerine nasıl yaltaklanacağını bildiği için çabuk ilerliyor.
Tom G. Roberts is the Chief Justice of the U.S. Supreme Court.
 - Tom G. Roberts, ABD Yüksek Mahkemesi Başyargıcıdır.
Baseball season has begun.
 - Beyzbol sezonu başladı.
A relationship based on total honesty is bound to fail.
 - Toplam dürüstlüğe dayalı bir ilişki başarısızlığa mahkûmdur.
Everything starts from the basis.
 - Her şey temelden başlar.
We work on a piecework basis.
 - Biz parça başı esasına göre çalışırız.
He lived alone in the forest.
 - Ormanda yalnız başına yaşadı.
According to the weather forecast, the rainy season will set in next week.
 - Hava tahmini göre, yağışlı mevsim önümüzdeki hafta başlayacak.
This building is the architect's crowning achievement.
 - Bu bina mimarın en yüksek başarısıdır.
Laurent Weber is the archbishop of Portland.
 - Laurent Weber Portland'ın başpiskoposu.
There used to be a post office on the corner.
 - Köşe başında postahane vardı.
Your success depends a lot on how your manager and other people in the office perceive you.
 - Sizin başarınız daha çok sizin yöneticinizin ve bürodaki diğer insanların sizi nasıl algıladığına bağlıdır.
I work in Central Park every morning starting at six.
 - Central Park'ta her sabah altıda başlayarak çalışıyorum.
Mario Draghi is the head of the European Central Bank.
 - Mario Draghi, Avrupa Merkez Bankası'nın başkanıdır.
In love, there are only beginnings.
 - Aşkta, sadece başlangıçlar vardır.
All beginnings are difficult.
 - Bütün başlangıçlar zordur.
Whatever has a beginning also has an end.
 - Başlangıcı olanın sonu da vardır.
You will succeed in the end.
 - Sonunda başaracaksın.
Olivia couldn't give an ending to the story.
 - Olivia hikayeye son vermeyi başaramadı.
People can begin to love when they choose, but they have no choice when it comes to ending love.
 - İnsanlar seçtiklerinde sevmeye başlayabilir ama biten sevgi geldiğinde seçenekleri yoktur.
Başlangıçta lüks ve sefa içinde yaşıyorlardı.
 - Başlangıçta varsıllık içinde yaşıyorlardı.
Başlangıçta varsıllık içinde yaşıyorlardı.
 - Başlangıçta lüks ve sefa içinde yaşıyorlardı.