başından

listen to the pronunciation of başından
Turkish - English
1. from its beginning: başından sonuna kadar from beginning to end. 2. away from: Başımdan git! Go away!/Get out!/Leave me alone!
baş
top

It's not a suitable topic for discussion. - Tartışma için uygun bir başlık değil.

I succeeded in reaching the top of the mountain. - Dağın tepesine ulaşmayı başardım.

baş
{i} beginning

The beginning is the most important part of the work. - Başlangıç işin en önemli kısmıdır.

Birth is, in a manner, the beginning of death. - Doğum,bir şekilde,ölümün başlangıcıdır.

baş
{i} leader

Republican Party leaders criticized President Hayes. - Cumhuriyetçi Parti liderleri Devlet Başkanı Hayes'i eleştirdiler.

I am the patrol leader. - Ben devriye başkanıyım.

baş
{i} head

I have a bad headache. - Korkunç derecede başım ağrıyor.

It's best to wear a cap on your head during the cold Moscow winters. - Soğuk Moskova kışlarında kendi başına şapka takmak en iyisidir.

baş
main

When to start is the main problem. - Asıl sorun ne zaman başlanacağıdır.

The main islands of Japan are Hokkaido, Shikoku, Honshu and Kyushu. - Japonya'nın başlıca adaları Hokkaido, Shikoku, Honshu ve Kyushu'dur.

baş
{s} initial

After the initial shock of hearing of her grandfather's death, the girl started to cry. - Onun büyükbabasının ölümünü işitmesinin ilk şokundan sonra, kız ağlamaya başladı.

The couple carved their initials in an oak tree. - Çift baş harflerini meşe ağacına kazıdı.

başından savmak
get rid of
başından sonuna kadar
all the way
başından geçmek
experience
başından atma
riddance
başından atmak
throw off
başından atmak
brush off
başından atmak
to get rid of sb/sth, to dispose of sb/sth, to throw sth/sb off, to ditch
başından atmak
shunt
başından atmak
to get rid (of)
başından atmak
get rid of
başından aşağı kaynar sular dökülmek
to have a terrible shock, meet with sudden excitement. (işi)
başından aşkın
overburdened (by work)
başından aşmak
be swamped with
başından beri
from the outset
başından beri
all along

I knew all along that he was telling a lie. - Başından beri onun yalan söylediğini biliyordum.

They must have known it all along. - Onu başından beri biliyor olmalılar.

başından beri işin içinde olmak
get in on the ground floor
başından büyük işe girişmek
to bite off more than one can chew
başından büyük işe girişmek
bite off more than one can chew
başından büyük işlere girişmek/karışmak
to undertake things that are beyond one's powers, bite off more than one can chew
başından defetmek
weed
başından engellemek
nip in the bud
başından geçmek
happen
başından geçmek
to experience, to happen to
başından geçmek
pass through
başından geçmek
fare
başından geçmek
live through
başından geçmek
know
başından kaynar sular dökülme
a rude awakening
başından savma
run around
başından savmak
shake off
başından savmak
to get rid of, to send away, to send sb packing
başından savmak
give smb. the run around
başından savmak
shift
başından savmak
doff
başından savmak
evade
başından savmak
jettison
aklını başından almak
infatuate
aklını başından almak
allure
baş
coconut
baş
heading

What heading does this come under? - Bu hangi başlığın altında toplanıyor?

baş
prime

Prime Minister Koizumi is certainly not a cold-blooded man. - Başbakan Koizumi kesinlikle soğukkanlı bir insan değildir.

The Prime Minister met with the press. - Başbakan basın toplantısı yaptı.

baş
capital

Beijing is the capital of China. - Pekin, Çin'in başkentidir.

The capital of Italy is Rome. - İtalya'nın başkenti Roma'dır.

baş
{i} potato

If I start eating potato chips, I can't stop. - Patates cipsi yemeye başlarsam, duramam.

I ate the whole bag of potato chips by myself. - Bir torba patates cipsini tek başıma yedim.

baş
{s} especial

It's interesting to observe American politics, especially during a presidential election. - Amerikan siyasetini, özellikle başkanlık seçimi sırasında gözlemlemek ilginçtir.

baş
{s} foremost
baş
tete
baş
(Havacılık) course

If you flunk this exam, you'll have to repeat the course. - Bu sınavda başarısız olursan, kursu tekrar etmek zorunda kalacaksın.

I see no other course of action. - Başka bir hareket tarzı göremiyorum.

baş
key

Trusting yourself is the key to success. - Kendine güvenmek başarının anahtarıdır.

The mayor presented him with the key to the city. - Belediye başkanı ona şehrin anahtarını sundu.

baş
cardinal
baş
{s} general

The mayor addressed the general public. - Belediye başkanı genele hitap etti.

The general use of forks for eating started in the tenth century A.D. - Çatalların yemek için genel kullanımı milattan sonra onuncu yüzyılda başladı.

baş
parent

I couldn't but sympathize with the girl who had lost her parents in the accident. - Kazada ebeveynlerini kaybetmiş kıza başsağlığı bile dileyemedim.

Apart from his parents, no one knows him very well. - Ebeveynlerinden başka hiç kimse onu çok iyi tanımıyor.

baş
(İnşaat) short edge
baş
(Askeri) nose

My glasses started to slip down my nose. - Gözlüğüm burnumdan aşağı kaymaya başladı.

I don't poke my nose into other people's business. - Burnumu başkalarının işine sokmam.

baş
principal

The principal natural isotope of aluminium is aluminium-27. - Alüminyum'un başlıca doğal izotopu alüminyum-27'dir.

The organization plays a principal role in wildlife conservation. - Örgüt, yaban hayatı korumasında başlıca rol oynar.

baş
bow

He bowed to me as he left the room. - O, odadan ayrılırken başıyla beni selamladı.

He bowed to me as he passed by. - O, geçerken beni başıyla selamladı.

baş
helm

To protect your head, you need to wear a helmet. - Başınızı korumak için bir kask takmanız gerekir.

baş
kephale
baş
master

His masterpiece has not appeared yet. - Onun başyapıtı henüz görünmedi.

This movie is indeed a timeless masterpiece. - Bu film gerçekten ebedi bir başyapıt.

baş
nob

Nobody else got hurt. - Başka hiç kimse yaralanmadı.

Aside from him, nobody else came to the party. - Onun dışında, başka hiç kimse partiye gelmedi.

baş
primary

The primary cause of his failure is laziness. - Onun başarısızlığının ana nedeni tembelliktir.

The show Hoarders is one of the primary causes of armchair psychology in America. - Gösteri Stokçular Amerika'da koltuk psikolojinin başlıca nedenlerinden biridir.

baş
grand

After the initial shock of hearing of her grandfather's death, the girl started to cry. - Onun büyükbabasının ölümünü işitmesinin ilk şokundan sonra, kız ağlamaya başladı.

Sometimes my grandfather talks to himself when left alone. - Bazen büyük babam kendi başına bırakıldığında, kendi kendine konuşur.

baş
primus
baş
premier

The premier and his cabinet colleagues resigned. - Başbakan ve kabine arkadaşları istifa ettiler.

The two premiers had nothing in common. - İki başbakanın ortak hiçbir şeyi yoktu.

baş
nut

Nobody listens to this music except nuts. - Delilerden başka kimse bu müziği dinlemez.

baş
first

At first, they were all convinced he was innocent. - İlk başta, onların hepsi onun masum olduğuna ikna oldular.

I thought it easy at first. - Ben ilk başta onun kolay olduğunu düşündüm.

baş
proto-
baş
chief

Tom G. Roberts is the Chief Justice of the U.S. Supreme Court. - Tom G. Roberts, ABD Yüksek Mahkemesi Başyargıcıdır.

The army chief reported that the war was lost. - Genelkurmay başkanı savaşın kaybedildiğini bildirdi.

baş
base

A relationship based on total honesty is bound to fail. - Toplam dürüstlüğe dayalı bir ilişki başarısızlığa mahkûmdur.

Baseball season has begun. - Beyzbol sezonu başladı.

baş
kingpin
baş
chıef
aklı başından gitmek
to lose one's head, to lose one's reason
aklı başından gitmiş
infatuated
aklını başından alan
ravishing
aklını başından almak
enamour [Brit.]
aklını başından almak
sweep smb. off his feet
aklını başından almak
enchant
aklını başından almak
enamor
aklını başından almak
to sweep sb off his feet, to enrapture
aklını başından almak
enrapture
akılı başından bir karış yukarı/yukarıda
impulsive, rash, impetuous (someone) who does the first thing that comes into his head
akılı başından gitmek
1. to be overwhelmed, be beside oneself. 2. to faint
akılını başından almak
1. to deprive (someone) of his/her senses, leave (someone) unable to think straight. 2. to scare (someone) silly, scare the wits out of
baş
basis

We work on a piecework basis. - Biz parça başı esasına göre çalışırız.

Everything starts from the basis. - Her şey temelden başlar.

baş
side, near vicinity, presence: sofra başında at the table. ocak başında near the hearth
baş
(Denizcilik) bow
baş
wrestling first class
baş
head: elli baş sığır fifty steers, fifty head of cattle
baş
fore

According to the weather forecast, the rainy season will set in next week. - Hava tahmini göre, yağışlı mevsim önümüzdeki hafta başlayacak.

According to the weather forecast, the rainy season will set in before long. - Hava tahmini göre, yağışlı mevsim çok geçmeden başlayacak.

baş
knob
baş
in many idioms self, oneself
baş
noddle
baş
main, head, chief, top
baş
top, summit, crest
baş
costard
baş
arch

Every man's work, whether it be literature or music or a picture or architecture or anything else, is always a portrait of himself. - Her erkeğin işi, ister edebi ya da müzik ya da bir resim ya da mimari ya da başka bir şey olsun, her zaman kendisinin bir portresidir.

Laurent Weber is the archbishop of Portland. - Laurent Weber Portland'ın başpiskoposu.

baş
off

I quit my job and moved so I could start off with a clean slate. - Maziye sünger çekip yeniden başlamak için işimi bıraktım ve taşındım.

There used to be a post office on the corner. - Köşe başında postahane vardı.

baş
clove (of garlic); cyme; (plant) bulb
baş
central

Mario Draghi is the head of the European Central Bank. - Mario Draghi, Avrupa Merkez Bankası'nın başkanıdır.

I work in Central Park every morning starting at six. - Central Park'ta her sabah altıda başlayarak çalışıyorum.

baş
leader, chief, head
baş
head; chief, leader; beginning; end; top; bow; main, chief, leading, principal, cardinal
baş
outset
baş
in chief
baş
governing
baş
end, either of two ends
baş
sconce
baş
primal
baş
agio, exchange premium
baş
beginnings

All beginnings are difficult. - Bütün başlangıçlar zordur.

Modern philosophy has its beginnings in the 19th century. - Modern felsefe 19. yüzyılda başlamıştır.

baş
head (of a pin)
baş
(Anatomi) cephal
baş
jemmy
baş
end

A good beginning makes a good ending. - İyi başlayan iyi biter.

You will succeed in the end. - Sonunda başaracaksın.

baş
ending

Olivia couldn't give an ending to the story. - Olivia hikayeye son vermeyi başaramadı.

The film had a great beginning, but the ending wasn't believable. - Filmin harika bir başlangıcı vardı, ancak sonu inandırıcı değildi.

baş
pate
dostlar başından ırak!
colloq . May such a thing never happen to my friends
en başından
all along

That was your plan all along, wasn't it? - En başından beri planın buydu, değil mi?

I've been telling you that all along. - Sana bunu en başından beri söylüyorum.

işi başından aşkın
up to the elbows
işi başından aşkın
up to the ears
işi başından aşkın olmak
to be snowed under with work, to be up to one's ears in work
işi başından aşmak/aşkın olmak
to be extremely busy
leğen başından almak
to choose an industrious wife
saçından başından utanmak
to be ashamed to do something disgraceful because of one's advanced age
suyu baştan/başından kesmek
to tackle a problem at its root
ta başından
all along

This was my plan all along. - Bu ta başından benim planımdı.

Was this Tom's plan all along? - Ta başından beri bu Tom'un planı değil miydi?

Turkish - Turkish

Definition of başından in Turkish Turkish dictionary

BAŞ
(Osmanlı Dönemi) t. Reis, birinci, evvel. Başlıca, en mühim
Baş
(Osmanlı Dönemi) NITAB
Baş
ser
baş
Arazide en yüksek nokta
baş
İnsan ve hayvanlarda beyin, göz, kulak, burun, ağız gibi organları kapsayan, vücudun üst veya önünde bulunan bölüm, kafa, ser
baş
insan ve hayvanlarda beyin, göz, kulak, burun, ağız vb. organları bulunduran vücudun üst kısmı
baş
Temel, esas: "Gücün, erdemliğin, bilimin, her şeyin başı paradır, para."- H. E. Adıvar
baş
Güreşte pehlivanların ayrıldıkları beş derecenin en yükseği
baş
Bir şeyin yakını veya çevresi
baş
Bir teknenin ön ve ileri kısmı
baş
Para değiştirirken verilen veya alınan üstelik, sarrafiye
baş
Çıban
baş
Kasaplık hayvanlarda ve bazı yiyeceklerde adet
baş
Temel, esas
baş
Bir şeyin genellikle toparlakça ucu
baş
İnsan ve hayvanlarda beyin, göz, kulak, burun, ağız gibi organları kapsayan, vücudun üst veya önünde bulunan bölüm, kafa, ser: "Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbenti çekip aldı."- N. Cumalı
baş
Başlangıç, önsöz
baş
Bir şeyin genellikle toparlakça ucu: "Avcumuzun içinde sakladığımız sigaraların yanmış ucu ile fitillerin başını yaktık."- F. R. Atay
baş
Deniz teknelerinde ön taraf
baş
Bir topluluğu yöneten kimse: "Cumhurbaşkanı devletin başıdır."- Anayasa
baş
Bir şeyin uçlarından biri: "Bu müjde verilince acele yerinden kalktı, merdiven başına yürüdü."- R. H. Karay
baş
Kasaplık hayvanlarda ve bazıyi yeceklerde tane
baş
Bir topluluğu yöneten kimse
baş
Bir şeyin yakını veya çevresi. "Önem veya yönetim bakımından ileride olan, en önemli, en üstün" anlamında birleşik kelimeler yapar
baş
Başlangıç

Başlangıçta varsıllık içinde yaşıyorlardı. - Başlangıçta lüks ve sefa içinde yaşıyorlardı.

Başlangıçta lüks ve sefa içinde yaşıyorlardı. - Başlangıçta varsıllık içinde yaşıyorlardı.

baş
Bir şeyin uçlarından biri
baş
"Önem veya yönetim bakımından ileride olan, en önemli, en üstün" anlamında birleşik kelimeler yapar
baş
(Osmanlı Dönemi) re's
English - Turkish

Definition of başından in English Turkish dictionary

baş
baştan