Everything on top of the table started rattling when the earthquake hit.
- Deprem vurduğunda masanın üstündeki her şey tıkırdamaya başladı.
I succeeded in reaching the top of the mountain.
- Dağın tepesine ulaşmayı başardım.
Birth is, in a manner, the beginning of death.
- Doğum,bir şekilde,ölümün başlangıcıdır.
The beginning is the most important part of the work.
- Başlangıç işin en önemli kısmıdır.
Republican Party leaders criticized President Hayes.
- Cumhuriyetçi Parti liderleri Başkan Hayes'i eleştirdi.
Republican Party leaders criticized President Hayes.
- Cumhuriyetçi Parti liderleri Devlet Başkanı Hayes'i eleştirdiler.
Western nations have to put their heads together to strengthen the dollar.
- Batılı ülkeler doları güçlendirmek için baş başa verip düşünüyorlar.
He is suffering from a headache.
- O, baş ağrısından acı çekiyor.
After the entrée comes the main dish.
- Başlangıç yemeğinden sonra ana yemek gelir.
When to start is the main problem.
- Asıl sorun ne zaman başlanacağıdır.
She didn't like horsemeat, initially.
- Başlangıçta at etini beğenmedi.
The couples carved their initials in oak trees.
- Çiftler baş harflerini meşe ağaçlarına kazıdılar.
What heading does this come under?
- Bu hangi başlığın altında toplanıyor?
The Prime Minister has resigned.
- Başbakan istifa etti.
Prime Minister Koizumi is certainly not a cold-blooded man.
- Başbakan Koizumi kesinlikle soğukkanlı bir insan değildir.
Kinshasa is the capital city of the Democratic Republic of Congo.
- Kinşasa, Kongo Demokratik Cumhuriyeti'nin başşehridir.
Washington is the capital of the United States.
- Washington, Amerika Birleşik Devletleri'nin başkentidir.
I ate the whole bag of potato chips by myself.
- Bir torba patates cipsini tek başıma yedim.
If I start eating potato chips, I can't stop.
- Patates cipsi yemeye başlarsam, duramam.
It's interesting to observe American politics, especially during a presidential election.
- Amerikan siyasetini, özellikle başkanlık seçimi sırasında gözlemlemek ilginçtir.
To win his audience, the speaker resorted to using rhetorical techniques he learned from his communication courses.
- Seyircisini kazanmak için konuşmacı, iletişim kurslarından öğrendiği retorik teknikleri kullanarak başvurdu.
Do you have a course for beginners?
- Yeni başlayanlar için bir kursunuz var mı?
Tom hadn't cleaned his keyboard for months, and it was clogged with dust, food particles, and God knows what else.
- Tom aylardır klavyesini temizlememişti, ve o tozla, gıda parçalarıyla ve Allah bilir başka neyle dolmuştu.
The mayor presented him with the key to the city.
- Belediye başkanı ona şehrin anahtarını sundu.
The president granted a general pardon.
- Başkan genel af ilan etti.
The mayor addressed the general public.
- Belediye başkanı genele hitap etti.
You'll get into trouble if your parents find out.
- Ailen anlarsa başın belaya girer.
His parents were glad at his success in the examination.
- Ebeveynleri onun sınavdaki başarısından memnunlardı.
Tom stuck his nose where it didn't belong.
- Tom başkalarının işine burnunu soktu.
Don't stick your nose into other people's business.
- Başka insanların işine burnunu sokma!
The organization plays a principal role in wildlife conservation.
- Örgüt, yaban hayatı korumasında başlıca rol oynar.
Mr. Jackson is our principal.
- Bay Jackson, bizim başımız.
He bowed to his teacher.
- O, başıyla öğretmenini selamladı.
He bowed to me as he left the room.
- O, odadan ayrılırken başıyla beni selamladı.
To protect your head, you need to wear a helmet.
- Başınızı korumak için bir kask takmanız gerekir.
His masterpiece has not appeared yet.
- Onun başyapıtı henüz görünmedi.
Masterpieces are only successful attempts.
- Başyapıtlar yalnızca başarılı denemelerdir.
Nobody else got hurt.
- Başka hiç kimse yaralanmadı.
Nobody else offered to help.
- Başka hiç kimse yardım etmeyi önermedi.
The show Hoarders is one of the primary causes of armchair psychology in America.
- Gösteri Stokçular Amerika'da koltuk psikolojinin başlıca nedenlerinden biridir.
Honesty is the primary reason for his success.
- Dürüstlük onun başarısı için temel nedendir.
Grandmother carried the table by herself.
- Büyükanne masayı kendi başına taşıdı.
Sometimes my grandfather talks to himself when left alone.
- Bazen büyük babam kendi başına bırakıldığında, kendi kendine konuşur.
Manchester United is one of the most successful teams in both the Premier League and England.
- Manchester United, hem Premier League'de hem de İngiltere'de en başarılı takımlardan biridir.
Today's paper reports that the premier has given up the idea of visiting America.
- Bügünkü gazete Başbakanın Amerikayı ziyaret etme fikrinden vazgeçtiğini bildiriyor.
Nobody listens to this music except nuts.
- Delilerden başka kimse bu müziği dinlemez.
I thought it easy at first.
- Ben ilk başta onun kolay olduğunu düşündüm.
At first, I couldn't play the guitar.
- En başta gitar çalamıyordum.
The chief clerk is not a hardworking man, but gets ahead rapidly because he knows how to curry favor with his superiors.
- Baş katip çalışkan bir adam değil fakat üstlerine nasıl yaltaklanacağını bildiği için çabuk ilerliyor.
Tom G. Roberts is the Chief Justice of the U.S. Supreme Court.
- Tom G. Roberts, ABD Yüksek Mahkemesi Başyargıcıdır.
Probably, the prime minister means 'politics based on religious values.'
- Muhtemelen Başbakan, dinî değerlere dayalı siyaseti kast ediyordur.
When did you start liking baseball?
- Ne zaman beyzbolu sevmeye başladın?
We work on a piecework basis.
- Biz parça başı esasına göre çalışırız.
Everything starts from the basis.
- Her şey temelden başlar.
He lived alone in the forest.
- Ormanda yalnız başına yaşadı.
I am forever in trouble.
- Benim her zaman başım belada.
Tom wants to be a successful architect.
- Tom başarılı bir mimar olmak istiyor.
This building is the architect's crowning achievement.
- Bu bina mimarın en yüksek başarısıdır.
There used to be a post office on the corner.
- Köşe başında postahane vardı.
Whatever you're doing, starting off on the right foot is essential.
- Ne yaparsan yap,doğru adımla başlamak kaçınılmazdır.
Mario Draghi is the head of the European Central Bank.
- Mario Draghi, Avrupa Merkez Bankası'nın başkanıdır.
I work in Central Park every morning starting at six.
- Central Park'ta her sabah altıda başlayarak çalışıyorum.
All beginnings are difficult.
- Bütün başlangıçlar zordur.
Modern philosophy has its beginnings in the 19th century.
- Modern felsefe 19. yüzyılda başlamıştır.
He tried to kill himself but it ended in failure.
- O, kendini öldürmeye çalıştı fakat o başarısızlıkla sonuçlandı.
Whatever has a beginning also has an end.
- Başlangıcı olanın sonu da vardır.
People can begin to love when they choose, but they have no choice when it comes to ending love.
- İnsanlar seçtiklerinde sevmeye başlayabilir ama biten sevgi geldiğinde seçenekleri yoktur.
A good beginning makes a good ending.
- İyi başlayan iyi biter.
Başlangıçta lüks ve sefa içinde yaşıyorlardı.
- Başlangıçta varsıllık içinde yaşıyorlardı.
Başlangıçta varsıllık içinde yaşıyorlardı.
- Başlangıçta lüks ve sefa içinde yaşıyorlardı.