It's a privilege to meet you.
 - Sizinle tanışmak bir ayrıcalık.
A right without a duty is a privilege.
 - Ödevsiz hak, ayrıcalıktır.
Rank has its privileges.
 - Rütbenin ayrıcalıkları var.
Every person has the power to abuse their privileges.
 - Her kişi, ayrıcalıklarını kötüye kullanma gücüne sahiptir.
This credit card entitles us to certain privileges.
 - Bu kredi kartı, bize belirli ayrıcalıklar sağladı.
He has the privileges of membership.
 - Onun üyelik ayrıcalıkları vardır.