Bolluk zamanlarında kıtlık zamanlarını hatırla.
 - In times of abundance, remember the times of famine.
Zamanla anlayacaksın.
 - In time, you will understand.
Bu sabah okula vaktinde gidemedim.
 - I wasn't in time for school this morning.
O ve ben vaktinde geldik.
 - She arrived on time. I arrived in time.
Trene zamanında yetişmek için acele etti.
 - He hurried so as to be in time for the train.
Toplantıya zamanında yetişmek için acele edelim.
 - Let's hurry to be in time for the meeting.
Sorunu büyümeden halletmeyi zaman içerisinde öğreneceksiniz.
 - You'll learn in time that a stitch in time saves nine.
Eğer erken kalkarsan okula zamanında varabilirsin.
 - If you get up early, you can be in time for school.
Evden biraz daha erken çıksaydın, zamanında olurdun.
 - If you had left home a little earlier you would have been in time.
If I don't leave now, I won't get to work in time.