O her zaman biriyle uyuşmazlık içinde gibi görünüyor.
 - He seems to be always in conflict with someone.
Bu çatışmayı çözmek imkansız.
 - It is impossible to resolve the conflict.
Bu Birleşmiş Milletler kararı İsrail'in silahlı güçlerinin son çatışmalarda işgal edilen bölgelerden çekilmesini istemektedir.
 - This United Nations resolution calls for the withdrawal of Israel armed forces from territories occupied in the recent conflict.
Anlaşmazlık tırmanıyor.
 - The conflict escalates.
Dan ve Linda arasında bir anlaşmazlık vardı.
 - There had never been a conflict between Dan and Linda.
I wanted to attend the meeting but there's a conflict in my schedule that day.