O her zaman biriyle uyuşmazlık içinde gibi görünüyor.
 - He seems to be always in conflict with someone.
Bu çatışmayı çözmek imkansız.
 - It is impossible to resolve the conflict.
Ben çatışmadan kaçınmaya çalıştım.
 - I tried to avoid conflict.
Anlaşmazlık tırmanıyor.
 - The conflict escalates.
Orada siyasi anlaşmazlıklarda her gün birçok insan hayatını kaybetti.
 - Every day many human lives were lost there in political conflicts.
I wanted to attend the meeting but there's a conflict in my schedule that day.