Definition of also- in English Turkish dictionary
- <span class="word-self">alsospan>
- ayrıca
Ayrıca Piotr ve Lech de iyi arkadaşlardır.
- Also Piotr and Lech are good friends.
Ayrıca Felicja'nın da sarı düz saçları var.
- Also Felicja has blonde straight hair.
- <span class="word-self">alsospan>-ran
- tabela yapamayan at
- <span class="word-self">alsospan>-ran
- başarısızlığa uğrayan politikacı
- <span class="word-self">alsospan>
- de
- <span class="word-self">alsospan>
- aynı zamanda
Su içebilirsin fakat aynı zamanda da onun yürümesine izin verebilirsin.
- You can drink water, but you can also let it walk.
Şarkıcı sadece Japonya'da değil, aynı zamanda Avrupa'da da ünlü.
- The singer is famous not only in Japan but also in Europe.
- <span class="word-self">alsospan>
- dahi
1859'dan itibaren, Amerika'dan Protestan misyonerler gelmeye başladı ve Katolik ve de Rus Ortodoks kiliseleri de misyonerlik çalışmalarına aktif olarak dahil oldular.
- From 1859, Protestant missionaries from America started to arrive, and the Catholic and Russian Orthodox churches also became actively involved in missionary work.
Harici düşmanları yenmek yetmez, dahili düşmanları da imha etmek lazımdır.
- It is not enough to defeat our external enemies, it is also necessary to exterminate our internal enemies.
- <span class="word-self">alsospan>
- (Havacılık) de da aynı zamanda
- <span class="word-self">alsospan>
- üstelik
İngilizce çalışır ama üstelik Almanca da çalışıyor.
- He studies English, but he's also studying German.
- <span class="word-self">alsospan>
- da
- <span class="word-self">alsospan>
- de-da aynı zamanda
- <span class="word-self">alsospan>
- hem
O hem İngilizce hem de Fransızca konuşabilir.
- She can speak not only English but also French.
Dün hem güçlü rüzgarlar vardı hem de yoğun yağmur yağdı.
- Not only were there strong winds yesterday, but also it rained heavily.
- <span class="word-self">alsospan>
- yine
- not only but <span class="word-self">alsospan>
- sadece değil aynı zamanda
- <span class="word-self">alsospan>
- hem de
O hem İngilizce hem de Fransızca konuşabilir.
- She can speak not only English but also French.
O hem bir doktor hem de çok ünlü bir roman yazarıdır.
- Not only was he a doctor, he was also a very famous novelist.
- <span class="word-self">alsospan>
- bir de
Bu mali denetim, aynı zamanda şirketin varlıklarının bir değerlendirmesini içerir.
- This financial audit also includes an evaluation of the company's assets.
Her yokuşun bir de inişi vardır.
- Whatever has a beginning also has an end.
- <span class="word-self">alsospan>
- diğer bir yandan
- <span class="word-self">alsospan>
- z. bir de: You'll need pliers. You'll also need tape. Sana kerpeten lazım. Bir de bant. It was cold and it was also wet. Hava soğuktu ve bir
- <span class="word-self">alsospan>
- keza
- <span class="word-self">alsospan> ban
- (Bilgisayar) yasakla
- not only but <span class="word-self">alsospan>
- Keza
- not only but <span class="word-self">alsospan>
- aynı zamanda da
- peer <span class="word-self">alsospan>
- (Bilgisayar) ayrıca eş
- <span class="word-self">alsospan>
- yanısıra
İngilizcenin yanısıra Almanca da konuşur.
- Besides English, she also speaks German.
- This machine <span class="word-self">alsospan> has its limitations
- Bu makinenin yapamayacağı şeyler de var
- <span class="word-self">alsospan> known as
- Namı diğer
- <span class="word-self">alsospan> known as
- olarak da bilinen
- <span class="word-self">alsospan> known as isopropyl alcohol
- ayrıca izopropil alkol olarak da bilinir
- <span class="word-self">alsospan> of
- aynı zamanda
- <span class="word-self">alsospan> possible
- ayrıca mümkündür
- <span class="word-self">alsospan> when, even as
- aynı zamanda, hatta aynı
- an <span class="word-self">alsospan>
- bir de
- but <span class="word-self">alsospan>
- fakat bunun yanında
- but <span class="word-self">alsospan>
- bundan başka
- but <span class="word-self">alsospan> of
- ama aynı zamanda
- disappointment; swindle (<span class="word-self">alsospan> swiz)
- hayal kırıklığı, (ayrıca swiz) dolandırıcılık
- exchange, trade (<span class="word-self">alsospan> swap)
- döviz, ticaret (ayrıca swap)
- i <span class="word-self">alsospan> mustnt forget ...
- i da mustnt unutmak
- nh2; called <span class="word-self">alsospan> xanthogen amide
- NH2, aynı zamanda xanthogen amid denir
- not only ... but <span class="word-self">alsospan>
- [not only ... (but) also] Used to say that two related things are true or happened, especially when this iş surprising or shocking:
1. Not only did he turn up late, he also forgot his books.
2. If this project fails it will affect not only our department, but als.
- not only ... but <span class="word-self">alsospan>
- Sadece ... değil, aynı zamanda
- not only but <span class="word-self">alsospan>
- [not only ... (but) also] Used to say that two related things are true or happened, especially when this iş surprising or shocking:
1. Not only did he turn up late, he also forgot his books.
2. If this project fails it will affect not only our department, but als.
- not only but <span class="word-self">alsospan>
- Sadece ... değil, aynı zamanda
- see <span class="word-self">alsospan>
- ayrıca bkz
- you <span class="word-self">alsospan>
- ayrıca
- Naval Air Systems Command (<span class="word-self">Alsospan> called NAVAIR)
- (Askeri) Deniz Kuvvetleri Hava Sistemleri Komutanlığı (NAVAIR olarakta adlandırılır)
- This machine <span class="word-self">alsospan> has
- Bu makinenin yapamayacağı şeyler de var
- <span class="word-self">alsospan> ran
- ilk üçe giremeyen at
- <span class="word-self">alsospan> ran
- yenilen kimse
- <span class="word-self">alsospan> ran
- başarısızlığa uğrayan politikacı
- and <span class="word-self">alsospan>
- hem
- and there is <span class="word-self">alsospan> that
- ve şu da var ki
- do you <span class="word-self">alsospan> have something to eat
- yiyecek bir şeyleriniz var mı
- type, model, and/or series (<span class="word-self">alsospan> as TMS)
- (Askeri) tip, model ve/veya dizi (ayrıca TMS olarak da kullanılır)