I'm sorry, but I didn't catch what you said.
- Affedersiniz fakat söylediğinizi anlamadım.
I'm sorry, did I do something wrong?
- Affedersiniz, yanlış bir şey mi yaptım?
Excuse me, but I feel sick.
- Affedersiniz, ama hasta hissediyorum.
Excuse me, is there a toilet nearby?
- Affedersiniz, yakında bir tuvalet var mı?
Sorry, I didn't hear.
- Affedersiniz, duymadım.
I'm sorry, did I do something wrong?
- Affedersiniz, yanlış bir şey mi yaptım?
Pardon me, what place is this?
- Affedersiniz, burası hangi yerdir.
Pardon me, but that is my racket.
- Affedersiniz, ama o benim raketim.
Sorry. I didn't mean to bother you.
- Afedersiniz. Sizi rahatsız etmek istememiştim.
Pardon me, I didn't know you were still there.
- Afedersiniz, hala orada olduğunuzu bilmiyordum.
Pardon me, is there an ATM in this area?
- Afedersiniz, bu alanda bir ATM var mı?
Excuse me, is this seat taken?
- Afedersiniz, bu sandalye dolu mu?
Excuse me, do you know what time it is?
- Afedersiniz, saatin kaç olduğunu biliyor musunuz?
I certainly don't condone that.
- Kesinlikle onu affetmem.
I lied. Please forgive.
- Yalan söyledim. Lütfen affet.
Forgive me Father for I have sinned.
- Günah işlediğim için beni affet Tanrım.
Tom never forgave himself for hurting Mary the way he did.
- Tom yaptığı tarz Mary'yi incittiği için kendini asla affetmedi.
Tom forgave Mary for losing all his money.
- Tom bütün parasını kaybettiği için Mary'yi affetti.
My mother excused his mistake.
- Annem onun hatasını affetti.
You'll have to excuse me.
- Beni affetmek zorunda kalacaksın.
Excuse me, is this seat taken?
- Afedersiniz, burası dolu mu?
Excuse me, but I'm looking for the post office.
- Afedersiniz, ama postaneyi arıyorum
Tom still hasn't forgiven me.
- Tom hâlâ beni affetmedi.
We have already forgiven you.
- Biz zaten sizi affettik.