Mary onun kızına bağırmakla ilgili kendini suçlu hissetti.
- Mary felt guilty about yelling at her daughter.
Gerçekten yüksek sesle bağırmak zorunda mıydın?
- Did you really have to yell that loud?
Bağırmak istemiyorum.
- I don't want to shout.
Bağırmak zorunda değilsin.
- You don't have to shout.
Bana bağırma tarzından bıktım usandım.
- I'm sick and tired of the way you yell at me.
Mary onun kızına bağırmakla ilgili kendini suçlu hissetti.
- Mary felt guilty about yelling at her daughter.
Bağırmanıza gerek yok. Sizi duyabiliyorum.
- You don't have to shout. I can hear you.
Bağırma sesi giderek zayıfladı.
- The sound of shouting grew faint.
Bağırmaktan sesleri kısıldı.
- They were all hoarse from shouting.
Sesinin çıktığı kadar bağırdı.
- He shouted at the top of his voice.
Dikey kayalıklardan uzak durun! o bağırdı.
- Keep away from the vertical cliff! she shouted.
Biri yardım için bağırıyor.
- Someone is shouting for help.
Tom çığlık atıyordu ve bağırıyordu.
- Tom was screaming and yelling.
Zirveye vardığımızda hepimiz çığlık attık.
- When we reached the summit, we all yelled out into the void.
Tom çığlık atıyordu ve bağırıyordu.
- Tom was screaming and yelling.
Dan çığlık atıp bağırıyordu.
- Dan was screaming and yelling.
Man at the bar cos it was his shout.
... I'D LIKE TO ALSO SEND A SHOUT OUT TO ABNER JOHNSON. ...