Tatoeba'ya yüzlerce cümle yazmak isterdim ama yapmam gereken şeyler var.
 - I would love to write hundreds of sentences on Tatoeba, but I've got things to do.
Diğerleri hakkında kötü şeyler söyleme.
 - Don't say bad things about others.
Lütfen eşyalarımı oldukları gibi bırakın.
 - Please leave my things as they are.
Dolapta Tom'un eşyalarının bulunduğu bir kutu buldum.
 - I found a box of Tom's things in the closet.
Tom ebeveynlerinden bir şeyler saklayan kişi türü değildir.
 - Tom isn't the kind of person who hides things from his parents.
Bütün bu şeyi planlayan kişi sen miydin?
 - Were you the one who planned this whole thing?
Biz zengin ya da fakir olup olmadığımıza göre, olayları farklı görürüz.
 - We see things differently, according to whether we are rich or poor.
Tom'un çoğunlukla olayları hatırlama sorunu var.
 - Tom often has trouble remembering things.
Tüm canlılar varlığın tek zincirine bağlıdırlar.
 - All living things are connected in one chain of being.
Tüm canlılar bir gün ölür.
 - All living things die some day.
Tom'un yolculuğu sırasında yanına alacağı şeylerin listesinde ilk nesne cep telefonu şarjıydı.
 - The first item on Tom's list of things to take with him on his trip is his mobile phone recharger.
Ben nesneleri sınıflandırmada iyi değilim.
 - I'm not good at classifying things.
Çocukların çok şeye ihtiyacı var, ancak her şeyden önce sevgiye ihtiyaçları var.
 - Children need many things, but above all they need love.
Tom ihtiyaç duymadığı birkaç şey satın aldı.
 - Tom bought a few things he didn't need.
Profesör Brown konuları çok iyi açıklıyor.
 - Professor Brown explains things very well.
Öyle şeyler konusunda bilgim yok.
 - I don't know about things like that.
Bu tür şeylerin neden olduğunu kimse bilmiyor.
 - Nobody knows why this kind of thing happens.
Kimse eşyanın nasıl yapıldığını açıklayamadı.
 - Nobody could explain how the thing was made.